09c6503cd778e22a2c35d6ad9f937a0d

May 8, 2018 | Author: Anonymous | Category: Documents
Report this link


Description

1. GELİŞİM ve ÖĞRENME Yrd.Doç. Dr. Mehmet GÜÇLÜ 2. GELİŞİM 3. GELİŞİM •Öğrenme, yaşantı ve olgunlaşma sonucunda bireyde görülen düzenli ve sürekli değişiklikler olarak tanımlanabilir. Bu üç etkenin etkileşimi sonucunda gelişim gerçekleşir. •Gelişim, öğrenmeyi de içeren daha kapsamlı bir kavramdır. 4. GELİŞİMİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER • ÖĞRENME • YAŞANTI • OLGUNLAŞMA 5. GELİŞİM İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR • • • •OLGUNLAŞMA HAZIRBULUNUŞLULUK KALITIM ve ÇEVRE DÖNEM 6. OLGUNLAŞMA Genetik yapı ve çevre etkileşimi sonucu bireylerde görülen biyolojik değişikliklere olgunlaşma denilir. Olgunlaşma fizyolojik olarak bir davranışı, bir işi yapabilecek hale geldiğinde olgunlaşma gerçekleşmiştir. Bir çocuk konuşma olgunluğuna ulaşmadan, ne kadar alıştırma yaptırılırsa yaptırılsın gereği gibi konuşamaz. 7. HAZIRBULUNUŞLULUK Olgunlaşma ve öğrenme sonucu kişinin belli davranışları yapabilecek düzeye gelmesidir. Dört işlemi öğrenecek olan bir çocuğun hem dört işlemi kavrayabilecek bir olgunluğa ulaşması, hem de bunun için gerekli olan sayma, toplama, çıkarma vs. ile ilgili bilgi ve becerilere sahip olması gerekir. 8. KALITIM ve ÇEVRE Bir çocuğun genel fiziksel özelliklerinin belirlenmesinde kalıtımın; Dil gelişimi, kişilik özellikleri, yetişme tarzı gibi konularda çevrenin etkisi daha fazladır. İnsan gelişiminde kalıtım ve çevre birlikte rol oynar. 9. DÖNEM • • • • •Bebeklik Çocukluk Ergenlik Yetişkinlik Yaşlılık 10. DÖNEM Gelişimde; belli davranışların kazanılması gereken dönemler vardır. İlgili davranışın, ilgili dönemde kazanılmaması durumunda: daha sonraki dönemlerde telafisi çok zor sorunlarla karşılaşılabilir. Bu dönemlere kritik dönem adı verilir. 11. KRİTİK DÖNEM 1800’lü yıllarda Fransa’nın güneyindeki ormanlık bölgede bulunan 10-11 yaşlarındaki Victor bulunduğunda hiçbir dili bilmez ve konuşmaz haldeydi. Yürümüyor, Dört ayak üzerinde hareket ediyordu. Bir şeye uzun süre dikkat edemiyordu. İnsanlardan korkuyor ve sosyal ilişkilerden kaçınıyordu. Beş yıllık bir eğitimden sonra birkaç kelime ve isimden başka bir şey söyleyemedi, kelimeleri biraz anladıysa da dil edindiğini söylemek zordu. Kendi başına yaşayıp, sosyal ilişki kurmayı da öğrenemedi. 12. KRİTİK DÖNEM Araştırmacılar Victor’un durumunu iki önemli gelişim kuralı için örnek göstermektedirler. İlki kritik dönemdir; Gelişimde zamanlamanın önemini vurgulamak, İkincisi ise; gelişimin yığışımlı bir özellik göstermesidir. Gelişimde her özellik daha önceki özelliklerin üzerine eklenir. 13. GELİŞİMİN TEMEL İLKERİ • • • • •Gelişimin Yönü Gelişim Devamlıdır Gelişim Alanları Birbiriyle İlişkilidir Gelişimin İlk Yılları Önemlidir Gelişimde Bireysel Farklılıklar Vardır 14. Gelişimin Yönü Gelişim baştan ayağa, içten dışa doğrudur. Yeni doğan bir bebeğin başı vücuduna oranla oldukça büyüktür. İlk önce başın büyümesi, vücudun diğer organlarının gelişimini kontrol edecek olan beyinin gelişim ile ilgidir. Buna bağlı olarak, bebek önce başını, sonra omuzlarını, kollarını ve ayaklarını kontrol etmeyi öğrenir. 15. Gelişim Devamlıdır Gelişim durmaksızın ilerleyen ve belirli dönemlerde bazen hızlı bazen de yavaş ilerleyen bir süreçtir. 0-2 yaşlarında ve ergenlik döneminde çok hızlı bir fiziksel gelişim varken, diğer dönemlerde aynı hızda fiziksel gelişim görünmez. Gelişim doğumdan ölüme kadar öğrenme, yaşantı ve olgunlaşma sonucu devam eder. 16. Gelişim Alanları Birbiriyle İlişkilidir Gelişim; fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal alanlarda bir bütün olarak ilerler. Çocuğun bir alandaki gelişimi diğer alanlardaki gelişimiyle ilgilidir. Rahat hareket edebilen bir çocuk insanlarla daha sık etkileşime girer, böylece sosyal gelişimi hızlanır. Sosyal etkileşimlere girdiğinde ise zihinsel gelişimi hızlanır. Sonuç olarak; bir alandaki gelişim diğer alanlardaki gelişimle etkileşerek çocuğun genel gelişimine katkıda bulunur. 17. Gelişimin İlk Yılları Önemlidir Hiçbir canlı doğumdan sonra insan yavrusu kadar uzun bir süre bakım gerektirmez. Bu durum, insan yavrusunun ilk yıllarındaki bakım ve eğitimini son derece önemli kılar. İlk yıllarda hızlı bir gelişimin olması da bu önemi pekiştirir. Bu kritik dönemde çocukların eğitim ve öğretim hayatına azami derecede önem verilmeli, çocuklara mümkün olduğunca zengin uyaranlar sunulmalıdır. 18. Gelişimde Bireysel Farklılıklar Vardır ZekaCinsiyetBİREYSEL FARKLILIKLARKültürSosyo ekonomik düzey 19. Zeka Zeka bakımından bireyler oldukça farklı özellikler sergilerler. Bilhassa ilköğretim döneminde aynı sınıf içinde çok farklı zeka düzeylerinden çocuğun bulunması söz konusu olabilir. Bu sebeple öğretim faaliyetleri düzenlenirken, öğrenciler arasındaki farklılıkların muhakkak gözönünde bulundurulması gerekir. 20. Sosyoekonomik Düzey Ailenin mesleği, gelir düzeyi ve eğitim düzeyi sosyoekonomik düzeyi belirleyen etkenlerdir. Bir çok çocuk temel ihtiyaçları karşılanmamış olarak okula gelmektedir. Ülkemizde 100 kişilik sınıflarda okuyan, kilometrelerce yol yürüyerek okuluna ulaşan binlerce çocuk bulunmaktadır. Bütün bu etkenler öğrencinin öğrenme düzeyini doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle, sınıflarımızdaki öğrencilerin sosyoekonomik düzeylerinin başarılarını etkileyen bir değişken olduğu unutulmamalıdır. 21. Dil ve Kültür Ülkemizin bir çok yöresinde Türkçe düzgün konuşulmamaktadır. Ama tüm çocukların dil gelişimi aynı düzeydeymiş gibi tek bir program, tek bir ders kitabı uygulaması yapılmaktadır. Düşüncenin gelişimi büyük ölçüde dile bağlıdır. Dilin iyi kazanılmaması düşünce gelişimini de sekteye uğratmaktadır. 22. Cinsiyet Öğrencilerin öğrenmesini doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen bir başka etken, cinsiyettir. Aile ve öğretmenlerin çocuklardan beklentileri cinsiyete göre farklılaşmaktadır. İddialı ders ve branşlara daha çok erkek çocuklar yönelmektedir. 23. Fiziksel ve Motor Gelişim Doğum Öncesi Dişi ve erkek hücrenin birleşmesiyle yani döllenmeyle birlikte zigot oluşur. Döllenmeden itibaren geçen 15 günlük süreye dölüt devri denir. İlk haftanın sonundan 8.haftanın sonuna kadar süren döneme embriyon denir. 9.Haftadan doğuma kadar olan döneme fetüs devri denilmektedir. 24. Yeni doğmuş bebek Yaklaşık olarak 280 gün anne karnında büyüyüp gelişen bebek mükemmel bir donanımla doğar. Yeni doğmuş bir bebeğin başı vücudun ¼ kadardır.Boyu ortalama 48-53 cm, kilosu ise 3- 3,5 kg. arasındadır. 25. 3-6 Yaş arası fiziksel gelişim 1-2 yaş arasında boy uzaması ortalama olarak yılda 12 cm, 2-3 yaş arasında ise 8 cm civarındadır. 3-6 yaş döneminde yıllık ortalama boy uzaması 6-8 cm arasındadır. 4 yaşına gelen bir çocuk doğumdaki boyunun yaklaşık olarak iki misline ulaşmıştır. 4 yaşından ergenlik dönemine kadar boy uzamasında bir yavaşlama görülür. 26. 6-12 Yaş arası fiziksel gelişim Bu dönemde yıllık boy artışı 5.5 cm dır. 10 yaşındaki bir çocuğun boyu yaklaşık olarak 140 cm dır. 11-12 yaşlarındaki çocuğun boyu ortalama 145 cm civarındadır. 7 yaşındaki bir çocuğun ortalama ağırlığı 24 kg civarındadır. 27. 12-18 Yaş arası fiziksel gelişim Ergenlik, cinsiyet yeteneklerinin kazanıldığı dönemdir. Ortalama olarak kızlarda 12-13, erkeklerde 13-14 yaşlarında ortaya çıkmakta ve yarısı çocukluk, yarısı da ergenlik olmak üzere 2-4 yıl sürmektedir. 28. Ergenlikte ortaya çıkan büyüme değişimlerinin yaşlara göre dağılımı yaşkızlar10-12İç organların gelişiminde kritik dönem11-12Göğüslerin ve kalça kemiğinin büyümesinin başlaması12-13Kasıklarda kıllanmaların başlamasıyaş13-14Koltukaltı kıllarının gelişimi ve ay halinin görülmesi12-13Dişi, biçim ve fiziğinin tamamlanması.İç organların gelişiminde kritik dönemKasıklarda kıllanmaların başlaması 13-14Kas gelişiminin yoğunlaşması ve koltukaltı kıllarının gelişimi14-15Cinsel organların büyümesi14-16 15-18erkekler16-18 19-21Yüzde kıllanmaların başlaması Erkek, biçim ve fiziğinin tamamlanması. 29. Psikososyal Gelişim Sosyal gelişimin başlangıcı bebekliğin ilk günlerine kadar gitmektedir. Bir bebeğin annesine olan bağımlılığı onun sosyal ilişkilerinin başlangıcıdır. Çocuğun yardımseverlik, işbirliği ve saldırganlık gibi davranışların hangisini benimseyeceği, büyük ölçüde içinde yaşadığı çevrede karşılaştığı modellere bağlıdır. Öğretmenler, sosyalleşme süreci içinde örnek alınan modellerin başında gelir. 30. Erikson insan gelişimini 8 döneme ayırmıştır • • • • • • • •Temel güvene karşı güvensizlik (0-18 ay) Özerkliğe karşı şüphe ve utanç (18 ay 3 yaş) Girişkenliğe karşı suskunluk (3-6 yaş) Çalışkanlığa karşı aşağılık duygusu (6-12 yaş) Kimlik kazanmaya karşı rol karışıklığı(12-18 yaş) Yatkınlığa karşı yalnızlık Üretkenliğe karşı durgunluk Benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk 31. Temel güvene karşı güvensizlik (0-18 ay) Erıkson’a göre bebekler hayatlarının ilk birkaç ayında etraflarındaki dünyaya güvenip güvenmeyecekleri konusunda bir izlenim edinmektedirler. Erıkson’a göre bebekler anne ya da bakıcılarının davranışlarında güvenilebilirlik sezdikleri zaman onlara karşı temel bir güven duygusu geliştirirler. 32. Özerkliğe karşı şüphe ve utanç (18 ay 3 yaş) Bu dönemdeki çocuklar için, kendine güven duygusu ve kendi işini yapma önem kazanır. Bir çok işi kendi başlarına yapmaya çalışarak özerk olma isteklerini belirtirler. Teşebbüs ettikleri işleri yaparak kendilerine olan güvenlerini arttırmaya çalışırlar. 33. Girişkenliğe karşı suskunluk (3-6 yaş) Bu dönemdeki çocuk, kendisinin ve aile üyelerini daha açık bir şekilde kavramaya başlar. İhtiyaçlarını karşılarken daha aktif ve saldırgandır. Fiziksel becerileri geliştiği için sosyal ilişkilere daha fazla katılırlar. Merak ve araştırma duygularını tatmin etmek için çeşitli faaliyetlerde bulunurlar. 34. Çalışkanlığa karşı aşağılık duygusu (6-12 yaş) Bu dönemde çocuk bir şeyler üretmek ve başarılı olmak için çalışır, elde ettiği başarılar neticesinde takdir ve kabul edilmeyi bekler. Eğer, çevresinden destek görürse öz-saygısı artar, daha fazla çalışmaya ve başarılı olmaya yönelir. Aksi halde, yaptıklarının değersiz olduğuna inanır ve aşağılık duygusuna kapılır. Yetersizlik ve aşağılık duygusu bu dönemdeki en büyük problemdir. 35. Kimlik kazanmaya karşı rol karışıklığı(12-18 yaş) Bu dönemdeki genç “ben kimim” sorusuna cevap aramaktadır. Bu dönemdeki genç, daha önceki dönemlerde kazandığı geçici kimlikler yerine, daimi bir kimlik kazanma uğraşı içindedir. Kimlik kazanma hayat boyu devam eden bir süreçtir. 36. Yakınlığa karşı yalnızlık Genç, artık çevresindeki insanlarla yakın ilişkiler kurmaya ve sorumluluk almaya hazırdır. Bu dönemde karşılaşılan meselelerden biri “eş seçimi” dır. Bir başka konu “meslek seçimi” dır. Arkadaşlık kurma, evlilik ve meslek seçimi gibi konularda başarısız olan bireyler, yakın ilişkiler kuramadıkları için yalnızlığa düşer ve kendilerini mutsuz hissederler. 37. Üretkenliğe karşı durgunluk Bu dönem orta yaşları kapsar, burada sözü edilen üretkenlik kavramı, yaratıcılık, neslini devam ettirme, nesne ve fikir üretimi anlamında kullanılır. Ailelerin çocuk sahibi olmaları, çocuklarını büyütmeleri, onları yönlendirmeleri ve onlar için fedakarlıkta bulunmaları bu dönemin özellikleri arasındadır. 38. Benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk Bu dönem yaşlılık dönemini kapsar. Hayatın bu son döneminde, birey önceki dönemlerde yaptıklarının muhasebesini yapar ve bir senteze ulaşmaya çalışır. Bu amaçla, anlamlı ve değerli bir hayat geçirip geçirmedikleri konusunda öz eleştiri yaparlar. Bir önceki dönemde üretken olabilmiş insanlar, bu dönemi rahat geçirirler. Buna karşılık, üretken olamamış, kimliğini bulamamış kişiler hayatlarını boşa geçirdiklerini düşünerek umutsuzluğa düşerler. 39. ZİHİNSEL GELİŞİM Zihinsel yaklaşımda, zihinsel yapı sindirim sistemine, bilgilerde besin maddelerine benzetilir. Her besin maddesinin yenildikten sonra hazmedilip vücutta kullanılmasına benzer olarak, dış dünyadaki nesne ve olaylar da algılanır, değerlendirilir ve kullanılacak hale getirilir. 40. Zihin Gelişimini Etkileyen Etkenler• • • •OLGUNLAŞMA AKTİF YAŞANTI SOSYAL ETKİLEŞİM DENGELENME 41. Zihin Gelişimi Dönemleri • • • •Sensori-motor dönem İşlem öncesi dönem Somut işlemler dönemi Soyut işlemler dönemi 42. Kavram Gelişimi ve Vygotsky Vygotsky, çocuğun zihinsel gelişiminin başkalarına da bağlı olduğunu iddia etmiştir. Başkaları çocuğun zihinsel gelişiminde yol gösterebilir, bir takım bilgiler vererek bunları öğretebilir. Vygotsky, kavramları kendiliğinden edilinen kavramlar ve öğretilen kavramlar şeklinde ikiye ayırmıştır. Kendiliğinden edilinen kavramlar gündelik hayatta kullanılan kavramlardır, kardeş kavramı böyledir. Bu tür kavramlar tümdengelim yoluyla edinilir. Yani çocuk başlangıçta herkesin kardeş olduğunu düşünür, sonra kardeş olmayanları çıkara çıkara kardeşlere ulaşır. Öğretilen kavramlar ise gündelik hayatta değil okulda karşılaştığımız kavramlardır. Vygotsky sömürü kavramını örnek verir. Sınıfta A ülkesinin B ülkesini sömürdüğünü öğrenen çocuk, önceleri sömürüyü sadece “A’nın B’ye yaptığı” olarak algılar. Sonra başkalarının da başkalarını sömürdüğünü öğrene öğrene genellemeye ulaşır, Yani öğretilen kavramlar tümevarım yoluyla edinilmektedir. 43. Dil Gelişimi ve Chomsky Chomsky, dilin çocuğun doğuştan getirdiği bir nitelik olduğunu, hatta çocuğun doğuştan tüm dilleri bilerek doğduğunu, ama anne ve babasının ona diğer dilleri unutturup ana dilini muhafaza etmesini sağladıklarını düşünür. Herkes doğuştan tüm dilleri edinme yetisi ile doğar. Yoksa, dünya üzerindeki dillerin çeşitliliğinin ve herkes tarafından kullanılabilir olmasının açıklaması zordur. Yani bir çocuk Türkiye’de doğduğu için Türkçe, Hindistan’da doğduğu için Sanskrit dilini konuşuyorsa bu herkesin doğuştan getirebileceği bir yeti ile mümkün olabilir. 44. Piaget’in Bilişsel Gelişim Kuramındaki Temel Kavramlar Dengelenme bireyin yeni karşılaştığı bir durumla, daha önceden sahip olduğu yaşantılar arasında denge kurmak için yaptığı zihinsel işlemlerdir. Şema Örgütlenmiş davranış kalıplarına denir. Adaptasyon bireyin çevresiyle etkileşerek karşılaştığı değişikliklere uyma gayretinde olduğu süreçtir. Uyumsama önceden var olan şemaları değiştirip yeni şemalar oluşturmaktır. 45. Zeka Piaget’ye göre zeka, çevreye uyum yapabilme yeteneğidir. Burada uyum yapabilmeyi başa çıkabilme olarak da ele almak mümkündür. Çünkü insan çevresine uyum yaparken, aynı zamanda onunla başa çıkmaktadır. Zekayı çevreye uyum yapabilme olarak tanımlamak önemli bir başarıdır. Çünkü en azından üzerine basılabilecek bir temel bulunmuş olmaktadır. Kişi, içinde bulunduğu çevreye ne kadar çok ve ne kadar hızlı uyum yapabiliyorsa o kadar zekidir denebilir. 46. AHLAKİ GELİŞİM Kişilik gelişiminin en önemli öğelerinden biri olup çocuğun toplumsallaşma süreci içinde, neyin iyi, neyin kötü olduğu konusunda bir bilinç geliştirmesiyle ilgilidir. Ahlaki gelişimle birlikte kişinin toplumun kuralları ve gelenekleri çerçevesinde kendisini denetleyebilmesi beklenir. 47. Kohlberg ahlak gelişimini üç düzeye ayırmıştır • Gelenek öncesi düzey: Bu düzeyde kişi olayları sonuçlarına göre değerlendirir. Ceza verilen davranış suçtur, ödül getiren davranış iyidir. • Gelenek düzey: Bu düzeyde toplumsal düzen dikkate alınmaktadır. Bir davranışın toplum düzenine etkisi düşünülmektedir. Toplumun onayladığı davranış iyi olarak görülürken, kanunlara uymanın toplum düzenini koruduğu düşünülmektedir. • Gelenek ötesi düzey: Bu düzeyde toplumsal uzlaşma vurgulanmakta ve evrensel ahlak ilkeleri dikkate alınmaktadır. 48. KOHLBERG’E GÖRE AHLAKİ GELİŞİM • • • -I.Düzey: Gelenek Öncesi Düzey 1.Dönem: Ceza-itaat 2.Dönem: Çıkara dayalı alışveriş II.Düzey: Geleneksel Düzey 3.Dönem: Kişilerarası uyum 4.Dönem: Kanun ve düzen III.Düzey: Gelenek Ötesi İlkelere Dayalı Düzey 5.Dönem: Sosyal Anlaşma 6.Dönem: Evrensel Ahlaki İlkeler 49. ÖĞRENME 50. ÖĞRENME •İnsanların konuşması, çeşitli tutum ve alışkanlıkları kazanması, kısaca hayatın her aşaması öğrenme ile ilgilidir. Eğitim de insan hayatının aşamalarından biridir ve sağlıklı bir eğitimin yapılabilmesi, öğretmenlerin öğrenme hakkında yeterli bilgi sahibi olmalarına bağlıdır. 51. Öğrenme Psikolojisini Açıklayan İki Temel Yaklaşım • Davranışçı Yaklaşım: Yaşantı sonucugözlenebilen, davranışlarda ortaya çıkan kalıcı değişiklik olarak tanımlanabilir.• Bilişsel Yaklaşım: Bireylerin zihinsel yapılarında görülen değişmelerdir. 52. Öğrenme İle İlgili Bazı Kavramlar • • • • •İçgüdü Refleks Davranış Performans Uyarıcı•Tepki •Motivasyon •Dikkat •Eski Yaşantıların Aktarılması •Genel Uyarılmışlık Hali •Kaygı 53. İÇGÜDÜ Doğuşta organizmada var olan karmaşık ve öğrenilmemiş, türe özgü olan, kişiliğin gelişmesinde rol oynayan temel, ruhsal güçtür. Kuşların ve yaban arılanın yuvalarından uzaklaşsalar bile yuvalarına rahatlıkla dönebilmeleri; Bebeklerin emme davranışı içgüdüsel davranışlara girmektedir. Öğrenilmemiş olması bakımından içgüdü, öğrenmenin dışında görülmektedir. 54. REFLEKS Bir uyarıcıya karşı gösterilen oldukça hızlı ve tutarlı tepkilerdir. Bu tepki genellikle bilinçsiz ve kontrolsüz biçimde yapılır. Tepki, uyarıcı var olduğu müddetçe devam etmektedir. Ani bir gürültü neticesinde organizmanın irkilmesi ve sesin kesilmesiyle birlikte irkilmenin de sona ermesi gibi. Refleksler, içgüdüye göre daha basit bir tabiata sahiptir. 55. DAVRANIŞOrganizmanın dışardan gözlenebilen ya da kendisince hissedilebilen tepki ve hareketlerinin tümüne davranış denir. El ve kol hareketleri, konuşma, düşünceler, mimikler vs. hepsi birer davranış örneğidir. 56. PERFORMANSOrganizmanın bizzat yaptığı hareketler olup, öğrenme, güdü, yorgunluk gibi çeşitli bileşenlerden oluşmaktadır. 57. UYARICI Duyu organlarını harekete geçiren ve tepkiye yol açan herhangi bir nesne ya da enerjiye denir. Uyarıcılar kas hareketleri, susama, acıkma gibi içsel ve ya bir ışık, ses gibi dışsal olabilmektedir. 58. TEPKİ Uyarıcıların organizmayı etkilemesi sonucu organizmanın gösterdiği herhangi bir davranışa tepki denilmektedir. Tepkiler basit ya da karmaşık olabilmektedir. Yalın bir kas hareketi basit bir tepkiye, hissedilen soğuk hava neticesinde pencerenin kapatılması ise karmaşık bir tepkiye örnek olarak verilebilir. 59. MOTİVASYON Organizmayı etkileyerek bir amaç için harekete geçmeye sevk eden durumdur. Bir dürtü, istek, ihtiyaç, hırs vs. olabilmektedir. 60. DİKKAT • Bilincin belirli bir noktada toplanması haline dikkat denilmektedir. • Dikkati yoğunlaştırma öğrenciler açısından güçlü bir pekiştireçtir. • Bu nedenle öğretmenlerin, öğrencilerin dikkatini toplamak için gerekli çabayı göstermesi gerekir. 61. ESKİ YAŞANTILARIN AKTARILMASI • Yeni bilgi ve becerilerin öğrenilmesi, önemli ölçüde, bunlara dayanak sağlayacak bazı ön yaşantıları gerektirir. Yani, her yeni öğrenme, eski öğrenilenlerin üzerine bina edilir. • Eski yaşantıların aktarılması, olumlu ve olumsuz olmak üzere etki yapabilmektedir. • Eskiden öğrenilmiş olan bilgiler hazırdaki öğrenmeye katkıda bulunuyorsa olumlu aktarma, engelleyici ve güçleştirici bir etkiye sahipse olumsuz aktarma söz konusu olmaktadır. 62. GENEL UYARILMIŞLIK HALİ • Organizmanın verimli bir öğrenme sağlayabilmesi için hazır ve tetikte bulunmasıdır. • Benlik kavramı, motivasyon, çalışma alışkanlıkları gibi çeşitli etkenler de genel uyarılmışlık halini etkilemektedir. 63. KAYGI • Güçlü bir istek ya da dürtünün gerçekleşmeyecek gibi göründüğü durumlarda ortaya çıkan tedirgin edici bir duygudur. • Aşırı düzeyde bir kaygı, öğrenmeyi olumsuz yönde etkilediği gibi, çok düşük seviyedeki kaygı da öğrenmeyi güçleştirmektedir. 64. DAVRANIŞÇI YAKLAŞIMDA ÖĞRENMEKLASİK ŞARTLANMAUyarıcıya karşı duygusal ve fizyolojik tepkilerOPERANT ŞARTLANMADavranışsal sonuçlardan ortaya çıkan değişmelerGÖZLEMSEL ÖĞRENMEBaşkalarının yaşantılarını gözleyerek öğrenme 65. KLASİK ŞARTLANMA • Klasik şartlanma ya da bir başka adıyla şartlı tepki öğrenmesi, tarihin en eski devirlerinden beri bilinmektedir. I.Pavlov (1849-1936) 20.yy başında şartlı tepki öğrenmesini ilk defe deneysel olarak incelediği için bu öğrenme türüne “klasik şartlanma” denilmiştir. Pavlov laboratuarında köpeklerin gastrik salgılarını incelerken, köpeklerin yiyecek getiren bakıcıların ayak seslerini duydukları zaman salya salgıladıklarını fark etmiştir. Bunun üzerine, köpeklerin niçin yiyecek verilmeden önce salya salgıladıkları sorusu üzerinde durmuştur. 66. KLASİK ŞARTLANMA • Deneyin başlangıcında, bir köpek tek yönlü penceresi olan, ses geçirmez bir odanın içine yerleştirilmiştir. Şartlanmanın oluşabilmesi için köpeğe uyarıcı olarak zil sesi verilmiştir. Bu uyarıcı başlangıçta nötr bir uyarıcıdır. Çünkü başlangıçta köpek bu uyarıcıyı hissettiğinde herhangi bir tepkide bulunmamıştır. Pavlov daha sonra zil sesinin hemen ardından köpeğe et tozu vermiştir. Böylece zil sesiyle yiyeceği eşleştirmiştir. Bu eşleştirme tekrar tekrar yapılmış ve köpeğin zil sesini çıkarttıktan sonra salgıladığı salya miktarı ölçülmüştür. 67. KLASİK ŞARTLANMA (Klasik şartlanma deneyinin aşamaları) Şartlanmadan önce Nötr uyarıcı (zil)Tepki yokŞartsız uyarıcı (et tozu)Şartsız tepki (salya)Şartlanma sırasında Şartlı uyarıcı (zil)TakibenŞartsız uyarıcı (et tozu)Şartlanmadan sonra Şartlı uyarıcı (zil)Şartlı tepki (salya)Şartsız tepki (salya) 68. KLASİK ŞARTLANMANIN BİLİŞSEL AÇIKLAMASI Klasik şartlanmada organizma bir dizi denemeden sonra şartlı ve şartsız uyarıcının birlikte verildiğini gözler ve bu bilgiyi hafızasına yerleştirir. Daha sonra, şartlı uyarıcı verildiğinde bilgi hafızadan geri çağrılır ve organizma şartsız uyarıcı geleceği beklentisiyle şartlı tepkiyi gösterir. Davranışçılar şartlı ve şartsız uyarıcının bitişikliğine bağlarken, bilişsel yaklaşımcılar öğrenmeyi şartlı uyarıcı meydana geldiğinde bunu şartsız uyarıcının izleyeceği şeklindeki beklentiye bağlarlar. 69. KORKU ŞARTLANMASI • Watson ve Rayner adlı araştırmacılar deneylerinde Albert adlı 11 aylık bir erkek çocuğundan yararlanmışlardır. • Deneyin başlangıcında Albert’e beyaz bir tavşan gösterilmiştir. Çocuk tavşanı incelemiş ve sevinç gösterisinde bulunmuştur. Hemen sonrasında beyaz tavşan, şiddetli bir gürültü eşliğinde gösterilmiştir. Albert gürültüyü duyduktan sonra korkup ağlamıştır. Bu işlem birkaç kez tekrarlanmıştır. En sonunda tavşan tek başına gösterilmiştir. Bu defa, gürültü mevcut olmadığı halde, tavşanı tek başına görmek bile Albert’in korkmasına yetmiştir. 70. GENELLEME • Korku şartlanması deneyinde adı geçen Albert beyaz tavşandan korkmaya şartlandıktan sonra beyaz olan tüm nesnelere karşı bir korku geliştirmiştir. • Bazı durumlarda organizma, bir uyarıcı karşısında gösterdiği şartlı tepkiyi benzer durumlarda da gösterir. Buna uyarıcı genellemesi denilir. Bu gibi durumlarda, benzer uyarıcılara karşı benzer tepkiler gösterilir. 71. AYIRTETME• Ayırt etmeyi öğrenme okul ortamında sıklıkla kullanılır. Okuma yazmayı yeni öğrenen bir öğrencinin “d” harfi ile “b” harfini, daha ileriki yıllarda “isim” ile “sıfat”ı, bir takım sembolleri ayırt etmesi gerekebilir. • Öğretmenlerin öğrencilerin hangi konularda neleri karıştırdıklarını belirlemesi ve karıştırılan konu ya da sembollerin nasıl ayırt edileceğini öğrencilerine ders esnasında açıklaması gerekir. 72. SÖNME • Bu kavramı, Pavlov’un klasik şartlanma deneyi üzerinde açıklamak mümkündür. • Bu deneyde, şartlı tepki bir kez öğrenildikten sonra, şartsız uyarıcı (et tozu) verilmeden de bu tepki yapılıyordu. Yani, köpek et tozuyla pekiştirilmeden de zil sesine salya tepkisi veriyordu. Ancak, hiç pekiştirme yapılmazsa, bir müddet sonra zil sesi pekiştirici olmaktan çıkacaktır. Çünkü, köpek zil sesinden sonra hiç yiyecek almamaktadır. • Şartlı uyarıcının bu şekilde tepki ortaya çıkaramaz hale geldiğinde hale gelmesine sönme denilmektedir. 73. OPERANT ŞARTLANMA İnsanlar sadece çevrelerindeki uyaranlara tepki vermekle kalmayıp bilinçli ve açık şekilde bir çok davranışlar sergilerler. Operant davranışlar, organizmanın hiçbir dış uyarana bağlı olmadan ortaya koyduğu davranışlardır. Operant Şartlanma ödüle götüren ve ya cezadan kurtaran bir tepkinin öğrenilmesine ya da bir davranışın pekiştireçle kuvvetlendirilmesine denilir. 74. KLASİK ve OPERANT ŞARTLANMA ARASINDAKİ FARKLAR • Klasik şartlanmada uyarıcı bir ışık yada ses gibi belirli bir olaydır. Operant şartlanmada ise uyarıcı belirli bir olay değildir. • Klasik şartlanmada davranış uyarıcıyı takip ederken, Operant şartlanmada davranış uyarıcıdan önce gelmektedir. • Klasik şartlanmada tepki de tıpkı uyarıcı gibi belirlidir. Operant şartlanmada ise tepkiler tesadüfidir. • Klasik şartlanmada öğrenme nötr uyarıcıyla şartsız uyarıcı arasında çağrışım kurularak gerçekleşirken, Operant şartlanmada eylemlerin sonuçlarının sonraki davranışları etkilemesiyle gerçekleşir. 75. Davranışın, pekiştirme ve ceza olmak üzere iki türlü sonucu olabilir. Olumlu ve olumsuz Olmak üzere iki türlü Pekiştirme vardır. Ceza da 1.tür ve 2.tür olmak üzere iki çeşittir.DAVRANIŞSAL SONUÇLAR DAVRANIŞSAL SONUÇLARPEKİŞTİRMEOLUMLU PEKİŞTİRMEOLUMSUZ PEKİŞTİRMECEZA1.TÜR CEZA2.TÜR CEZA 76. PEKİŞTİRME • Bir davranışın sonucunda ortamda bulunmayan bir uyarıcının ortama katılması ve bu uyarıcının o davranışın tekrarlanma ihtimalini artırması olayına olumlu pekiştirme denilmektedir. Yiyecek, para, gülümseme, yüksek not gibi ödüller olumlu pekiştireçtir. • Bir öğrencinin, harçlığının kesilmesini önlemek için ders çalışmayı sürdürmesi, annesini üzmemek için ödevlerini zamanında yapması, bir öğretmenin “eğer sessiz olmazsanız teneffüse zamanında çıkarsınız. Aksi halde beklersiniz ve teneffüsünüzün yarısı boşa gider” demesi olumsuz pekiştirme örneğidir. 77. CEZA • İstenmeyen bir davranışı ortadan kaldırmak için verilen nahoş uyarıcıya ceza denilir. Ödül kelimesi olumlu pekiştirme ile eş anlamlı olarak kullanılabilir ama ceza ile olumsuz pekiştirme birbirinden farklı kavramlardır. Diğer yandan, eğer verilen ödül öğrenci açısından ödül niteliği taşımıyorsa ödül her zaman olumlu pekiştireç işlevi görmez. Ceza, istenmeyen davranışa verilirken, olumsuz pekiştireç istenen davranış ortaya çıktığında ortamdan çekilmektedir. 78. GÖZLEYEREK ÖĞRENME • Bir çok insan davranışı pekiştirilmeden bir kerede tüm özellikleri ile yapılabilmektedir. Gözleme dayalı bu tür öğrenmeler gözleyerek öğrenme kuramında ele alınmaktadır. • Gözleyerek öğrenme bilişsel bir kuram olarak değerlendirilebilir. • Gözleyerek öğrenme kuramı, davranışçı öğrenme kuramının birçok kavramını benimsemektedir. • Gözleyerek öğrenme, özellikle çocukların çevrelerindeki yetişkinlerin hareketlerine, etrafında olup biten olaylara bakarak yeni bilgiler öğrenmesidir. 79. GÖZLEYEREK ÖĞRENME SÜRECİHatırdaYenidenDikkattutmaOrtaya koymaModelSembolik kodlamaalmaZihinsel tekrarKontrollü uygulamaGüdülenme Doğrudan pekiştirme Kendini pekiştirme Gözlenen pekiştirme 80. • Dikkat; Gözleyerek öğrenmenin ilk evresi dikkattir. Dikkat etmeden bir modelden çok fazla şey öğrenmek mümkün değildir. • Hatırda tutma; Bu evrede gözlenen davranışla ilgili semboller kodlanır ve bu kodlamalar bilişsel olarak örgütlenir. • Yeniden ortaya koyma; Bu evreye gelindiğinde öğrenme henüz tamamlanmamıştır. Bunun için öğrencilerin öğretmenin gösterdiği modeli ne derece yapabildiklerine bakılması gerekir. • Güdülenme; Öğrenciler herhangi bir modeli taklit etme eğilimindedirler. Bu eğilim pekiştirildiğinde davranışın öğrenilmesi kolaylaşmaktadır. 81. BİLİŞSEL YAKLAŞIMDA ÖĞRENME • Gestalt psikolojisinin temelini oluşturduğu bilişsel yaklaşım, insanın uyarıcıları işleyebilme ve anlamlandırabilme yeteneği üzerinde önemle durmaktadır. Bundan dolayı, organizmayı dış uyarıcıların edilgin bir alıcısı değil, davranışların etkin belirleyicisi olarak görmektedirler.Davranışçılara zıt olarak, öğrenmeyi algılama, hatırlama, düşünme gibi bilişsel süreçlerle ilişkilendirmektedirler. İnsanlarda olduğu gibi, hayvanlarda da öğrenmenin bilişsel süreçler dahilinde gerçekleştiğini belirtmektedirler. 82. BİLİŞSEL YAKLAŞIMDA ÖĞRENMEGİZİL (LATENT) ÖĞRENMEANİ KAVRANIŞ YOLUYLA ÖĞRENMEBİLGİ-İŞLEM YAKLAŞIMINA GÖRE ÖĞRENME 83. GİZİL (LATENT) ÖĞRENME • İnsanlar algıdaki seçicilik, dikkatin dağılması ve motivasyon eksikliği gibi nedenlerden dolayı birçok bilgiyi farkında olmadan öğrenmektedirler. Belirli bir konuda öğrenme gerçekleştirilirken, o konuyla doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili başka konular da öğrenebilmektedir. • Bir kitapta herhangi bir konuyu araştırırken başka konularında öğrenilmesi buna örnek olarak gösterilebilir. • Bu durumda deneğin gerçekten neleri öğrendiği tam bir açıklık kazanmamaktadır.Çünkü, birey o anda öğrenmediğini zannettiği bir konuyu aslında öğrenmiş olabilir. • Nereden hatırlandığı belli olmayan bilgiler genellikle bu tür öğrenme içinde gerçekleşmektedir. 84. ANİ KAVRAYIŞ YOLUYLA ÖĞRENME• Bir problem çözülürken yapılan iş, bilinenlerden hareketle bilinmeyenleri bulmaktır. Bilinen yollar problemi çözmeye yetmezse, çözüm birdenbire zihinde belirebilir. Kavrama yoluyla öğrenmede de bir problem vardır ve denek ilk başlarda problemin çözümünde hiçbir gelişme sağlayamaz. Fakat daha sonra çözüm birdenbire aklına geliverir. • İnsanların bir problemin çözümünü düşünürken “buldum” diye feryat etmesi kavrama yoluyla öğrenmenin birer örneğidir. Bu tür öğrenme birdenbire olmakta, bu sırada yoğun bir heyecan hali gözlenmekte ve sonuçta tam bir çözüm elde edilmektedir. Fakat bu durum her zaman gerçekleşmeyebilir. 85. BİLGİ İŞLEM YAKLAŞIMINA GÖRE ÖĞRENME • Bilgi işlem yaklaşımı öğrenmeyi bilgi işleme fonksiyonunu sağlayan bir süreçler bütünü olarak görmektedir. • Bilgi işlem kuramı bilgisayarın işleyişine benzetilmektedir. Aslında insan beyninin işleyişine benzetilerek icat edilen bilgisayara insan beynini benzetmek biraz ters olmaktadır. Ama, kavramlaştırma kolaylığı açısından bilgi işlem yaklaşımı ile bilgisayarın işleyişini karşılaştırmak mümkündür. 86. BİLGİ İŞLEM YAKLAŞIMINA GÖRE ÖĞRENME BİLGİSAYARİNSANBilgiyi çevreden alırBilgiyi çevreden alırBilgi girişi klavye ile yapılır Alınan bilgi, kartlar vasıtasıyla kayıt edilir, mevcut bilgi ile birleştirilir Bilgisayar, yazıcı ya da disket ile çevreye çıktı verirBilgi girişi duyu organlarıyla yapılır Bilgiyi sinir sistemi vasıtasıyla kayıt eder, mevcut bilgi ile birleştirilir İnsan, organlarını kullanarak dış dünyaya mesaj verir 87. ÖĞRENME STRATEJİLERİ• • • •Tekrar Stratejileri Anlamlandırma Stratejisi Örgütleme Stratejileri Duyuşsal Stratejiler 88. TEKRAR STRATEJİLERİ • Bir metnin tekrar tekrar sesli ya da sessiz okunması • Metnin okunduktan sonra anlatılması • Metindeki bilgilerin bir kağıda not alınması • Okurken düzenli aralıklarla durup zihinde cümlelerin tekrar edilmesi • Metinde geçen bir fikrin değişik şekillerde söylenmesi • Önemli yerlerin altının çizilmesi 89. ANLAMLANDIRMA STRATEJİSİ • Öğrenilen materyali çağrıştıracak imgeler biçimlendirme • Öğrenilen konunun ana fikrini ortaya koyma • Özet çıkarma • Metni yorumlayarak kendi cümleleriyle not alma • Sorular oluşturma ve mevcut sorulara cevap verme • Mevcut bilgiyi harekete geçirme • Geri getirmeyi kolaylaştıracak hatırlatıcılar kullanma 90. ÖRGÜTLEME STRATEJİLERİ • Bu stratejiler öğrencilerin yeni karşılaştıkları bilgileri bir araya getirerek daha önceki bilgilerine göre yeniden düzenlemesini içerir. • Bilgilerin sınıflandırılması, grafik ve şamalarla gösterilmesi bu stratejinin taktiklerindendir. Bu stratejiyi etkili olarak kullanabilen öğrenciler bir grafik ya da şema ile sayfalarca tutacak bir yazıyı özetleyebilirler. 91. DUYUŞSAL STRATEJİLER • Öğrenciler kendi yeterlilikleri hakkında genel inançlara sahiptirler. Bu inançlar öğrencilerin stratejileri kullanmasında ve güdülenmesinde etkilidir. • Stratejileri iyi kullanan öğrenciler, içinde bulundukları durumda kendilerini kontrol edebileceklerini düşünürler. Bu düşünce onların başarılı olmasında etkili olur. 92. İNSANCIL YAKLAŞIM Eğitim psikolojisinde öğrenme konusu ele alınırken iki temel kuram ele alınır. Davranışçı yaklaşım ve bilişsel yaklaşım. Bu iki kuramın bazı noktaları ihmal ettiğini düşünen üçüncü bir yaklaşım vardır ki o da insancıl (hümanist) yaklaşımdır. Bu yüzden üçüncü güç olarak adlandırılan insancıl yaklaşım diğer kuramlar gibi katı ilkelerden çok, belli bazı temel ilkeler konusunda uzlaşmış görünen bazı bilim adamlarının görüşlerinden oluşmaktadır. İnsancıl yaklaşımı savunan düşünürler iki ilkeyi vurgulamaktadırlar. Bunlardan birincisinde öğrenci önemlidir ve eğitimin merkezinde öğretilmesi gereken davranış değil, öğrenci bulunmalıdır. İkinci ilke de öğretmenin özerkliğidir. Öğretmen sınıfta dışardan verilen birtakım kuralların otomatik uygulayıcısı olmamalıdır. 93. İNSANCIL YAKLAŞIM İnsancıl yaklaşımı ilk önce ortaya atıp ilkelerini belirleyen Abraham Maslov olmuştur. Ancak eğitimle ilgili olarak daha çok Rogers’in düşünceleri yaygınlaşmıştır. Rogers’in düşüncelerinin üç farklı kavramla ifade edildiği görülmektedir. Danışan merkezli terapi: İçinde bulunulan durumu danışanın daha iyi görmesine ve farkına varmadığı seçeneklerin farkına varmasına yardımcı olmaktır. Fenomenoloji: Önemli olan dünyanın başkalarına nasıl göründüğü değil, bireye nasıl göründüğüdür. Bu anlamda hümanist yaklaşım var oluşçudur. İnsancıllık: Temelde insana, bireyselliğe, insan olmanın değerine, kişisel eylemleri belirleme hakkına önem verdiği için bu kavramla nitelendirilmektedir. 94. İNSANCIL YAKLAŞIMIN İLKELERİ • Düşünce ve duygu vurgusu: Düşünce ve duygulara bilgi kazanmaktan daha çok dikkat etmeleri. • Benlik duygusunun önemi: Kenara itilen öğrenciler öğretmenlerin “gelecek vaat etmediklerini düşündükleri” öğrencilerdir. Birçok öğrenci avantajsız olduğu için değil, kenara itildiği için başarısız durumuna düşmektedir. • İletişim: Bireyin gelişimi için etkili insan ilişkileri, dürüst kişilerarası iletişim, yapıcı çatışma çözümleme gibi konuların öğretilmesi ve bu bağlamda etkili insan ilişkileri ve dürüst iletişim kurma vurgulanmaktadır. • Bireysel değerlerin tanınması: Kişisel değerler önemlidir ve bu değerlerin kazanılmasına eğitim-öğretim içinde yer verilmelidir. 95. GÜDÜLENME Davranışa enerji ve yön veren güçtür; bu güç organizmayı etkileyerek bir amaç için harekete geçmeye sevk eder. Güdü; istekleri, ihtiyaçları, dürtüleri ve ilgileri kapsayan genel bir kavramdır. 96. ÖĞRENME GÜDÜSÜDIŞSAL GÜDÜ (Pekiştirme)İÇSEL GÜDÜ (İhtiyaçlar) 97. Maslow’a göre, güdülenmenin temelinde ihtiyaçlar vardır. Maslow güdüleri birincil ve ikincil olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Birincil güdüler, organizmanın açlık, susuzluk gibi hayati ihtiyaçlarından kaynaklanır ve fizyolojik dürtüler olarak adlandırılır. İkincil güdüler ise, bireyin daha çok sosyal çevrede edindiği güdülerdir. Maslow, klinik gözlemlerine dayanarak ihtiyaçları bir sıraya koymuştur. 98. İhtiyaçlar HiyerarşisiKendini gerçekleştirme Potansiyelin ortaya çıkmasıEstetik ihtiyaç (düzen, güzellik)Bilişsel ihtiyaçlar (bilme, anlama, keşfetme)Taktir edilme ihtiyacı (başarıya ulaşma, tanınma)Ait olma ve sevgi ihtiyacı (başkalarıyla ilişki kurma, kabul edilme)Güvenlik İhtiyacı (kendini güven içinde, tehlikeden uzak hissetmek)Fizyolojik İhtiyaçlar (Açlık, susuzluk vs.) 99. PREMACK İLKESİ Premack, özellikle eğitimde kullanılabilecek iki ilke öne sürmüştür. 1. Organizmanın herhangi bir durumunda yapmayı istediklerinin hiyerarşik bir listesi bulunur. Yani, kişi kendi haline kalsa öncelikle yapmak isteyeceği ve yapmaktan zevk alacağı bir davranış vardır. Bu listenin başında kişi için en çekici ve en zevkli olan, alt sıralarda ise yapmaktan zevk almayacağı davranışlar bulunur. Bu sıralama kişiseldir. Bu sıralama değişebilir. 2. Organizmanın sıralamasında aşağı sıralarda olan bir davranışı yapmasını sağlamak için, üst sıralardaki bir ihtiyaç pekiştireç olarak kullanılabilir. Çocuklara “önce dersini yap, sonra top oynarsın” dendiğinde uygulanan kural budur. 100. GÜDÜLEME& PEKİŞTİRMEGÜDÜİnsanın açlıklarıYÜKLEMEİnsanın ihtiyaçlarıPremack ilkesiKARŞILIKpekiştirmecezaPekiştirme tarifeleri 101. GÜDÜLENMEYE KURAMSAL DAVRANIŞLAR • DAVRANIŞÇI YAKLAŞIM • BİLİŞSEL YAKLAŞIM • SOSYAL ÖĞRENME YAKLAŞIMI 102. DAVRANIŞÇI YAKLAŞIM • Organizma pekiştirilen davranışı tekrar etme eğilimindedir. Sınıfta sorulan sorulara doğru cevap veren öğrenciler pekiştirildiğinde daha sonraki sorulara cevap vermeye güdülenilirler. • Öğrencinin yaşına göre uygun pekiştireçler verilirse öğrenciler öğrenmeye karşı istek duyarlar. Böyle bir yaklaşım kolaylıkla anlaşılacağı gibi dışsal güdülenmeye dayalıdır. Öğrenci ödüle ulaşmak için kendi amaçlarını bir kenara bırakıp ödül getiren amaçlara yönelebilir. 103. BİLİŞSEL YAKLAŞIM • Bireyler dış uyarıcıdan ziyade, bu uyarıcıları yorumlama biçimlerine göre tepkide bulunurlar. Davranışlar üzerinde bilme, dengelenme, dünyayı anlama gibi ihtiyaçlar etkili olmaktadır. Hoşlandığı bir dersin sınavına çalışan bir öğrenci yorgunluğunu, açlığını ya da uykusuzluğunu fark etmeyebilir. Çünkü, yeterli olma ve amaçlarını gerçekleştirme gibi içsel ihtiyaçlarının etkisi altındadır. • Öğretmenlerin ders esnasında merak uyandırma, kavramsal zıtlık oluşturma gibi öğrencilerin içsel ihtiyaçlarını harekete geçirecek etkinliklerde bulunmaları gerekir. Ancak bütün öğrencilerde içsel ihtiyaçların harekete geçirilmesi zordur. Çünkü, öğrencilerin beklentileri, amaçları, değerleri çok farklıdır. Bilişsel yaklaşım, öğrenciler arasındaki farklılıkları açıklamada yardımcı olabilir. 104. SOSYAL ÖĞRENME YAKLAŞIMI • Bu yaklaşım, davranışçı ve bilişsel yaklaşımların özelliklerini içerir ve yeni boyutlar ekler. Sosyal öğrenme kuramına göre, sadece dışsal uyarıcılardan etkilenmediğimiz gibi, yalnızca içsel etkilerle de yönlendirilmeyiz. Çevresel değişkenler ve bilişsel özellikler kadar, öz yeterlilik, bağımlılık, başarı, saldırganlık gibi kişisel özelliklerde bireyin davranışını etkiler. Davranışlar çevresel değişkenler, bilişsel özellikler ve kişisel özelliklerin etkileşimi sonucunda ortaya çıkar. 105. HATIRLAMA ve UNUTMA Davranışçı yaklaşımda üç türlü unutturma yöntemi vardır: unutma, sönme ve bastırma. Ayrıca bu üç yöntemin her biri için kendiliğinden geri gelme ihtimali de unutturma ile ilgili olarak ele alınması gereken diğer bir konudur. 106. UNUTMA Unutma, “gözden ırak olan gönülden de ırak olur” atasözünü andırır. Unutulması istenen davranışı harekete geçiren uyarıcı, organizmadan uzak tutulursa, unutma yöntemi kullanılmış olur. Klasik şartlanmada ele alınırsa, şartlı uyarıcı olan zil sesi köpeğe duyurulmazsa, unutma yöntemi kullanılmış olur. Operant şartlanma ele alınırsa, operant davranışın ortaya çıkma olasılığının ortadan kaldırılması gerekir. Yani, manivela veya kol ortadan kaldırıldığında, bu yöntem kullanılmış olur. 107. SÖNME Pekiştirilmeyen tekrarlar sönmeye yüz tutar. Sönme, davranışın pekiştirilmemesidir. Davranış, beklenen karşılığını alamayınca ortadan kalkar. Klasik şartlanmada sönme, şartsız uyarıcının ortadan kaldırılmasıdır. Köpek salya tepkisini et beklentisi ile vermektedir. Köpeğin bu beklentisinin ortadan kalkması sönme dir. Yani, köpeğe et verilmediği zaman sönme yöntemi kullanılmış olur. Operant şartlanmada fareye, kola basma davranışına karşılık olarak beklediği, yiyecek verilmediği zaman sönme meydana gelir. Kısaca, sönme yöntemi şartsız uyarıcı veya pekiştirmenin verilmemesidir. 108. BASTIRMA Ödülün kaldırılıp yerine ceza verilmesidir. Klasik şartlanma deneyinde et yerine elektrik şoku verildiğinde bastırma yöntemi uygulanmış olur. 109. GUTHRİE’YE GÖRE UNUTTURMA YÖNTEMLERİ • Yorma: Bir türlü sırtına binici almayan at, önce aşırı bir şekilde yorulur, böylelikle biniciyi sırtından atacak dermanı kalmaz. Binici ata biner ve yeni davranış edinilmiş olur. Bu durumda, at bir dahaki sefere sırtına binicinin bindiğini hatırlayacağından öğrenme gerçekleşmiş olur. 110. GUTHRİE’YE GÖRE UNUTTURMA YÖNTEMLERİ • Çatışan uyarıcı verme: Atın başı bir direğe bağlanır ve sırtına binilirse, bir yandan at sırtında atmaya çalışacak, ama başı bağlı olduğu için bunu başaramayacaktır. Bağ ile sırtına binilmesi birbirleriyle uyuşmayan, zıt uyarıcılardır. 111. GUTHRİE’YE GÖRE UNUTTURMA YÖNTEMLERİ Yavaş yavaş alıştırma: Atın sırtına bir kumaş konur. At, buna biraz huzursuzluk belirtisi gösterse bile “uğraşmaya değmez” olarak görür. Bir süre sonra kumaş büyütülür ve ağırlığı da derece derece arttırılır. Sonunda atın sırtına binilir hale gelir. Bu teknikler görüldüğü gibi gündelik hayatta oldukça etkili olarak kullanılan tekniklerdir. 112. NİÇİN UNUTUYORUZ• Kullanılmayan bilgiler unutulur. • Piaget’e göre;örgütlenmemiş bilgiler “iyi yerleşmemiş” demektir. • Freud; işimize gelmeyen olay ve nesneleri unuttuğumuzu öne sürmüştür. • Yeni yaşantılar edindikçe eski yaşantılar unutulur. • Eskiden öğrenilmiş olan bilgiler, yeni bilgilerin unutulmasını sağlayabilir. 113. HATIRDA TUTMANIN ÖLÇÜLMESİ • Hatırlama: Öğrenciye soru sorulup, cevabı ondan beklenerek yapılan ölçme işlemi hatırlama yöntemine dayalı bir ölçme işlemidir. Bu yöntemde öğrencinin doğru cevabı hatırlayıp tekrarlaması esastır. • Tanıma: Soru, içinde doğru cevabında bulunduğu bir seçenek grubu ile verilip, öğrenciden, yanlış cevaplar içinde doğru cevabı tanımasının istendiği durumlardır. • Tasarruf: Öğrenci, sorulduğunda doğru cevabı tanımayabilir, ama yeniden öğretilmek istendiğinde kısa sürede öğrenebilir. Bu durumda yeni bir öğretimin daha kısa bir zamanda olması, daha önceki öğretimden bazı bilgilerin hatırda bulunduğunu, ancak belki kullanılır durumda olmadığını gösterir.


Comments

Copyright © 2024 UPDOCS Inc.