TUREB 2016 KIŞ – BATI ETABI EĞİTİM GEZİSİ
18 OCAK – 14 ŞUBAT 2016
KONU ANLATIM DOSYASI
MYRA ANTİK KENTİ VE ST. NICHOLAS (ANIT MÜZESİ) KİLİSESİ
FIRAT YÜRÜK
TB – 4
EGE ÜNİVERSİTESİ – TURİZM REHBERLİĞİ
Myra Antik Kenti – St. Nicholas ve Kilisesi
Turun güzergâhını, Fethiye istikametinden geldiğimizi varsayarak detaylandıracağım.
Fethiye'den çıktıktan sonra kıyı şeridi boyunca takip ederken önce Kalkan yerleşkesini daha sonra Kaş şehir merkezini yukarıdan gördükten sonra Üçağız (Kekova) yoluna devam ediyoruz. Kekova'da batık kenti de (Dolichiste) göreceğimiz tekne turumuzu yaptıktan sonra limandan ayrılıp yarım saatlik bir yolculukla şimdiki adıyla Demre'ye, antik çağdaki ismiyle Myra antik kentine ulaşıyoruz.
Bu yolculuk sırasında Demre şehir merkezine yaklaşık 10 dakikalık mesafesi olan, antik çağdan günümüze kalan ve hala aktif olarak kullanılan Andriake Limanı'nı ve akabinde uzanan granariumları (tüccar depoları) görüyoruz. Günümüzdeki adıyla Çayağzı Limanı, antik dönemde Andriake adıyla Lykia Kent Devleti'nin önemli kentlerinden olan Myra'nın şehir limanıydı. Andriake'nin kendi başına bir kent olduğu aşikârdır fakat aynı zamanda Myralılar'ın limanı ve çevresini sahiplendiğini kaynaklardan biliyoruz. Kaynaklarda, Myralıların'ın çok önceden limanın korunması için limanın ağzına zincirler gerdikleri ve mö 1. yy'da kentten vergi toplamak için Roma İmparatoru Brutus'un emriyle gelen Komutan Lentunus'un tarafından bu zincirlerin kırıldığı anlatılır. Bahsini ettiğim granariumlar İmparator Hadrianus döneminde yani ms 2. yy'ın ikinci yarısında yapılmışlardır ve bundan dolayı Hadrianus Granariumları olarak da bilinirler. Liman ve çevresini gördükten sonra Demre'de ilk ziyaret noktamız olacak olan St. Nicholas (Anıt Müzesi) Kilisesi'ne varıyoruz.
St. Nicholas Kilisesi
Kilisenin girişindeyken St. Nicholas'ın hayatından bahsettikten sonra kilise ziyaretine başlayacağım.
Myralı Nicholas olarak bilinmesine karşın kendisi 3. yy'ın ikinci yarısında Patara'da doğmuştur. Saygın kişiliği ve sevilen biri olması sebebiyle öldükten sonra azizlik mertebesine ulaşmıştır. Özellikle Hristiyan Ortodokslarınca önem verilen bir azizdir.
Hayatından biraz bahsetmek gerekirse; varlıklı, hali vakti yerinde bir ailenin tek çocuğuydu. Kutsal kişiliğini pekiştirmek için onlarca hikâye anlatılagelmiştir. Bunlardan biri; daha bebekken azizlerin yaşadığı gibi zorlu yaşam koşullarına dayanıklı olduğu ve hikâyeye göre belli günlerde annesinden süt emmediği ve dayanabildiği anlatılır. Böyle bir hikâye kulağa hoş, hoş olduğu kadar da ütopiktir. Onun dışında çocukluğunda çok çalışkan olduğu ve Hristiyanlığı çok sevdiği anlatılır. Zira aynı isme sahip papaz amcası da bu durumun farkında olduğundan kendisini kiliseye alır ve din eğitimini daha iyi almasını sağlar. Orta yaşlarında ilâhiyat bilgisini geliştirmek için Filistin'e gider ve daha sonrasında doğduğu topraklara geri dönüp Myra kentine metropolit olarak atanıyor. O dönemde Myra kentinin Lykia eyaletinin başkenti olduğunu ve Myra Metropolitliği'nin Anadolu'daki ikinci büyük dini otorite olduğunu göz önünde bulundurursak, buraya atanan Aziz Nicholas'ın ne denli önem arz eden biri olduğunu anlayabiliriz.
Noel Baba karakterine gelecek olursak; durum biraz değişiyor. Çünkü temeline inersek asıl Noel Baba karakteri direkt olarak St. Nicholas olarak çıkmıyor karşımıza. Evet St. Nicholas yardımsever biriydi, kadınlara yardım eder, çocuklara Noel günü hediyeler verirdi ancak kendisinin yaşadığı coğrafyaya yani Akdeniz'e bakarsak çok sık çetin kış koşulları ve rengeyiklerinin olduğunu söylemek pek mümkün değil. Kuzey Avrupa ülkelerinde yaygın olarak bilinen mitik bir kahraman vardır. Bu bahsettiğimiz özelliklerle uyuşan biri. Bir şekilde Aziz Nicholas ve bu karakter sentezlenerek ortaya yarı dini ve oldukça popüler bir kahraman çıkarılmıştır. Kırmızı elbisesi ve şapkasıyla, beyaz sakallarıyla ve şişman görüntüsüyle bildiğimiz profilin ise ilginç bir sebebi vardır. Coca–Cola firması 1930'larda bir reklam figürü olarak Noel Baba'yı kullanmak istemiş ve profili üzerinde oynamalar yapmıştır. O günden sonra biz onu az önce betimlediğim haliyle bilmişiz. Aynı zamanda İngiltere ve çevresinde Santa Claus bilinir. Dolayısıyla bu da Aziz Nicholas'ın Amerika'da sevilmesine ve New York kentinin koruyucu azizlerinden biri olarak benimsenmesine zemin oluşturmuştur.
Aziz ve yardımsever kişiliğiyle ilişkili olarak anlatılan ve en çok bilinen bir hikâye şöyle anlatılır.
Bir adamın evlilik çağına erişmiş üç kızı vardır fakat çeyizlerini hazırlamaları için yeterli parası olmadığı için kızlarla kimse evlenmek istemez. Durumu öğrenen Aziz Nicholas, belli aralıklarla evin kapısından içeri kızlar çeyizlerini hazırlayabilsinler diye birer külçe altın bırakacaktır. İlk iki altını bırakır ve üçüncü altını başka bir gün götürdüğünde kapının açılmadığını fark eder ve altını evin içine bırakmak için baca kullanmıştır. Bacayı kullanması Noel'de hediyeleri vermek için bacadan içeri girdiği fikrini vermiştir.
Bunların dışında Aziz Nicholas aynı zamanda mahkûmların ve denizcilerin de koruyucu su olarak bilinirdi. Rivayet odur ki Akdenizli denizciler yelken açtıklarında birbirlerine iyi şans dilemek için "Aziz Nicholas dümenini tutsun!" derlermiş. Pagan kültürünün yaygın olduğu bölgede biat edilen Poseidon iken Aziz Nicholas'tan sonra kendisi ön plana çıkmıştır.
Hayatından söz ettikten sonra biraz kilisenin yapı tarihine değinip kilise içi ziyaretimize başlıyoruz.
St. Nicholas 4. yy'ın ortalarında vefat ettikten sonra daha önce de söylediğim gibi azizlik mertebesine ulaşıyor. Kilise bir yüzyılı aşkın bir süre sonra 5. yy'da inşa edilip ona adanıyor. 7. ve 8. yy'da gerçekleşen deprem ve Arap istilaları sebebiyle hem şehir hem de kilise büyük hasarlar görmüştür. Sonraki yüzyıla gelince yeniden onarılıp kubbeli kilise olarak inşa ediliyor. İçeride göreceğimiz taban mozaikleri ve duvar fresklerinin yapıldığı dönem olan 11. yy'da İmparator IX. Constantin ile karısı Zoe tarafından en önemli onarımlar gerçekleştirilmiştir. Bu onarımlar başlamadan önce kilisenin başıboşluğunu fırsat bilen Barili denizciler kilisenin içinde bulunan Aziz Nicholas'ın lahdini açıp kutsal emanetler ve kemiklerin büyük çoğunluğu alıp Bari'ye götürmüşlerdir. Bu hırsızlık faaliyetinden kilisede geriye kalan birkaç parça kemiktir ve onlar da şuan Antalya Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. 19. yy'a geldiğimiz zaman kaynaklardan öğrendiğimiz kadarıyla Myra bölgesi ve kilise Rus Çarlığı tarafından Osmanlı Devleti'nden satın alınıyor ve Rus Çarı I. Nikolay tarafından hala etkisini gördüğümüz onarımlar yapılıyor. Genelde dikkat çekici eklemeler olmuştur. Çan ve kubbedeki eklemeler bunlardandır. Gördüğümüz gibi kilise tek elden ilk seferde yapımı tamamlanmamış aksine zaman içerisinde farklı yapım evreleri geçirmiştir.
Ek olarak; kilisede yıl içinde iki defa ayin yapma izni vardır. Bunlardan biri 6 Aralık'ta (Aziz Nicholas'ın ölüm günü) Aziz Nikola Günü'dür. Ayin İstanbul Fener Rum Patrikhanesi tarafından yönetilmektedir.
Başlangıç olarak giriş yaptığımız zaman sağ tarafta gözümüze çarpacak olan, bir nişin sol duvarında Melek Gabriel (Cebrail) ve sağ duvarında Meryem tasvirlerinin olduğu fresklerdir. Bunlar birbirinden ayrı çizilmiş olmalarına rağmen tek bir sahneyi anlatır bize. Gabriel'in gelip Meryem'e müjdeyi vermesi, bir çocuk doğuracağını söylemesidir bu sahne. Bu sahneye karşıdan bakarken arkamızı dönüp lahitlerin bulunduğu koridora girmeden önce sağımızdaki duvarın üst bölümünde doğu kiliselerinde sıkça karşımıza çıkan Deisis sahnesi tasvir edilmiştir. Bu sahnenin ana konusu şefaat dilemek, yakarmaktır. Ortada Tanrısal Kişiliğiyle İsa; sol tarafta kuzeni Vaftizci Yahya (John the Babtist) sağ tarafta ise anne Meryem, ikisi boynu bükük bir şekilde insanlığın bağışlanması için tanrıya dua ediyor, ondan şefaat diliyorlar. Koridora girdiğimizde sağlı sollu lahitler ve duvarda fresk kalıntıları gözümüze çarpıyor. En belirgin olanı İsa'nın çarmıha gerilme sahnesidir. Koridordan çıkıp sağa döndüğümüzde solumuzda kilisenin arka avlusu ve içinde teşhir edilen kiliseden ve yakın noktalardan bulunan eserler görünüyor. Henüz girdiğimiz koridordan geçerken ilk olarak solumuzda mermer üzerine yapılmış çapalı haç diyebileceğimiz bir kabartma görüyoruz. Buna çeşitli yorumlar getirilebilir ancak en basit ve bilinecek olanı şudur ki; Akdeniz bölgesinde denizcilikle uğraşan bir halktan bahsediyorsak ve bu halk Hristiyanlığa geçmişse, sembol olarak çapalı bir haçın ortaya çıkması yadırganmayacaktır. Devam ettiğimizde yan apsislerden birine varıyoruz. Kubbesinde İsa ve havarilerinin tasvir edildiğini görüyoruz. Burada anlatılan olay; İsa'nın havarilerini seçtikten sonra onlara ekmek ve şarap dağıtmasıdır. O bölümden ayrılıp ana bölüm naosa geçiyoruz. Kapıdan geçerken yerdeki mozaikler göze çarpıyor. Kilisenin girişindeyken bahsettiğim 11. yy eklemelerinden olan mozaiklerdir. En dikkat çekicisi ise iç içe geçmiş 2 kare motifidir. Bu bir anlamda çok bilinen ying–yang sembolünün başka bir versiyonudur. Yani anlatılan şey tezatın birliğidir. Örneklendirmek gerekirse; kötü dediğimiz şey olmasaydı iyi diye bir şey de olmayacaktı, erkek kadın olmadan bir hiçtir, gece olmadan gündüz diye bir şey olamaz, doğrunun varlığı yanlışın varlığıyla doğru orantılıdır. Bu detay böyle bir simge ile anlatılıp insanların varlık olgusunu kavraması sağlanmaya çalışılmıştır. Tavana baktığımız zaman gördüğümüz görüntü 19. yy onarım ve restorasyonlarından kalma sıkıştırma yöntemiyle yerleştirilmiş taş bloklara aittir. Apsis alanında synthrononun (koro bölümü) önümde sütunlar ve ortasında bir sunak yer alıyor. Naosa sol kapıdan girip sağ kapısından çıkar çıkmaz karşımıza daha önce bahsini ettiğim St. Nicholas'ın lahdi çıkıyor. Korunması için önüne cam çerçeve konulmuştur. Lahdin önünden geçip çıkış kapısına geliyor ve kilise ziyaretimizi tamamlıyoruz.
Müzeden ayrıldıktan sonra yaklaşık 5 dakikalık bir yolculukla Myra antik kenti ören yerine varıyoruz.
Myra
Myros Çayı'nın (Demre) taşıdığı alüvyonlarla oluşmuş verimli topraklar üzerine kurulmuş bir Lykia kentidir Myra.
En erken yazılı kaynaklar kent tarihini MÖ 1. yy'a dayandırsa da Lykia yazıtları, sikkeler ve anıtsal yapılar, kaya mezarları vs. bize yerleşim tarihinin en azından MÖ 5. yy'a kadar gidebileceğini gösteriyor. İsim kökenine bakacak olursak reçine anlamına gelen myrh/myrhha kelimesine ulaşıyoruz.
MÖ 2. yy'da Myra, Lykia Birliği'nde bulun en önemli 6 kentten biriydi. Bu kentlerin birlik içinde 3 oy hakkı mevcuttu. Tarımının yanında hem deniz ticaretinin hem de deniz ulaşımının merkezi haline gelen Andriake Limanı büyük önem sahibiydi. Şehrin su ihtiyacı da kayalara oyulmuş kanallarla aracılığıyla gideriliyordu.
Kent 7. yy'da Arap istilâları, su baskınları, alüvyonlar gibi sebeplerle büyük hasarlar görüyor ve önemini kaybediyordu.
Günümüze kalan diğer kalıntılar kaya mezarlarının bulunduğu deniz nekropolü ve yanındaki Roma dönemi tiyatrodur. Kaya mezarlarında, Lykialılar'ın ahşap ev mimarisinin en iyi uyarlamaların yapıldığını görüyoruz. Ayrıca mezarlar üzerindeki kabartmalar ölünün kendisini ve yakınlarını anlatır.
Ekonomi konusuna tekrar geri dönecek olursak; Myralılar'ın Lykia birliğine ait kullandığı sikkelerin yanında kendi şehirleri adına bastırdıkları sikkeler vardı. Bunu da bölgede bulunan ve şehrin koruyucu tanrıçası olan Avcı Artemis'in baskılarının olduğu sikkelerden anlıyoruz.
Son olarak küçük bir bilgi olarak; dini açıdan St. Nicholas'tan çok önce bölgenin dikkat çekici olmasını sağlayan bir ziyaretçi gelir buraya. St. Paul ve arkadaşları dini vazifeleri sırasında hem gelip Andriake Limanı'nda gemilerinin bakımını gerçekleştirir hem de Myra'da bir süre kalır.
Kentle ilgili bu bahsettiğim bilgileri tiyatro içinde verdikten sonra biraz da Roma Dönemi'nden kalan tiyatrodan söz ettikten sonra kent ziyaretimizi sonlandırıyoruz.
Lykialılar'dan kalan kaya mezarları, Romalılar'dan tiyatrosu ve Bizans Dönemi'nden kalan kilisesiyle aslında Myra'nın tarih boyunca farklı medeniyetlerin gözünde ne derece önemli bir yer tuttuğunu görebiliyoruz.
Kaynakça
Blue Guide Turkey – Bernard McDonagh
www.antalyamuzesi.gov.tr
www.kulturvarliklari.gov.tr
www.kekovaturkey.com
Comments
Report "MYRA ANTİK KENTİ VE ST. NICHOLAS (ANIT MÜZESİ) KİLİSESİ "