2.BÖLÜM AKDENİZ DENİZ GÜVENLİK ORTAMININ TANIMLANMASI 2.1 AKDENİZİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
9
2.2 AKDENİZ DENİZ GÜVENLİK ORTAMINDA RİSK VE TEHDİTLER
11
2.2.1 KONVANSİYONEL RİSK VE TEHDİTLER
11
2.2.1.1 RUSYANIN AKDENİZ’DEKİ FAALİYETLERİ
11
2.2.1.2 YUNANİSTAN VE GKRY’NİN TÜRKİYE’NİN DENİZ YETKİ ALANLARINA YÖNELİK FAALİYETLERİ
12
2.2.1.3GAZZE DENİZ ABLUKASI
15
2.2.2 ASİMETRİK RİSK VE TEHDİTLER
17
2.2.2.1YASADIŞI GÖÇ
18
2.2.2.2 DENİZ HAYDUTLUĞU
20
2.2.2.3TERÖRİZM
21
2.2.2.4UYUŞTURUCU KAÇAKÇILIĞI
23
1
3.BÖLÜM NATO’NUN DENİZ GÜVENLİĞİNE YÖNELİK POLİTİKA VE UYGULAMALARI 3.1 NATO KOMUTA YAPISI
24
3.1.1 MARCOM(Allied Maritime Command)
25
3.1.2 NATO Daimi Deniz Görev Grubu-2(SNMG-2)
25
3.1.3 NATO Daimi Mayın Karşı Tedbirler Görev Grubu-2(SNMCMG2)
26
3.2 NATO’NUN DENİZ GÜVENLİĞİ YAKLAŞIMI VE AKDENİZ UYGULAMALARI
26
3.2.1 İTTİFAKIN DENİZ STRATEJİSİ
26
3.2.1.1 DÖRT TEMEL GÖREV
27
3.2.1.1.1 CAYDIRICILIK VE TOPLU SAVUNMA
27
3.2.1.1.2 KRİZ YÖNETİMİ
27
3.2.1.1.3 İŞBİRLİĞİNE DAYANAN GÜVENLİK: ORTAKLIK, DİYALOG VE İŞBİRLİĞİ YOLUYLA DIŞARIYA ERİŞİM
28
3.2.1.1.4 DENİZ GÜVENLİĞİ
28
3.2.2 GALLER ZİRVESİ
29
3.2.3 ETKİN ÇABA HAREKÂTI
29
3.2.4 LİBYA HAREKÂTI
32
3.2.5 AKDENİZ DİYALOĞU
34
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
35
KAYNAKÇA
37
2
KISALTMALAR DİZİNİ
ABD – Amerika Birleşik Devletleri AMS – Allied Maritime Strategy AOE: Active Endeavor Operation BMD: British Maritime Doctrine BMDHS- Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi EÇH: Etkin Çaba Harekâtı GKRY – Güney Kıbrıs Rum Yönetimi IMO – International Maritime Organization
KKTC – Kuzey Kıbrıs Türk Yönetimi KİS – Kitle İmha Silahları MEB: Münhasır Ekonomik Bölge
NATO – North Atlantic Treaty Organization RF – Rusya Federasyonu SOLAS: International Convention for Safety of Life at Sea
SSCB – Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği TPAO: Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı
USS – United States Ship
3
GİRİŞ Bu çalışmanın amacı Akdeniz deniz güvenliğini incelemek ve bu bölgedeki en dominant güç olan NATO’nun rolünü incelemektir. Çalışmamızda öncelikle deniz güvenliğinin tanımı yapılmış, deniz emniyeti ile olan farkları açıklanmıştır. Bunun için tarihsel süreçte deniz güvenliğiyle alakalı olaylar incelenmiş ve günümüze kadar gelen süreçte deniz güvenliğinin gelişimi anlatılmış tır. Daha sonra Akdeniz’deki deniz güvenlik ortamının tanımlanması amacıyla Akdeniz’in temel özellikleri incelenmiş ve Akdeniz, Batı ve Doğu Akdeniz olmak üzere iki bölge olarak ele alınmıştır. Akdeniz sahip olduğu Sicilya ve Malta Adaları, Kıbrıs Adası ve üç kıtanın birleştiği bir coğrafyada olması sebebiyle jeostratejik olarak sahip olduğu öneme vurgu yapılmış ve üç farklı tıkanma noktasından giriş yapılması nedeniyle dünya ticaretindeki önemine yer verilmiştir. Buna ek olarak ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezinin Doğu Akdeniz’in Levant Havzasında Keşfedilmemiş Doğal ve Petrol Kaynaklarının Değerlendirilmesi ve Doğu Akdeniz’de Nil Deltası Bölgesinde Keşfedilmemiş Doğal ve Petrol Kaynaklarının Değerlendirilmesi adlı raporlar incelenmiş ve Akdeniz’in potansiyel olarak sahip olduğu düşünülen enerji rezervlerine vurgu yapılmıştır. Akdeniz’in sahip olduğu jeostratejik konumu, üç kıtayı bağlayan bir köprü konumunda bulunması ve deniz ticaretinde büyük bir öneme sahip olması bu bölgede güvenlik sorunlarına sebep olmuş ve deniz güvenliğini tehdit eden durumlar ortaya çıkmıştır. Bu sorunlar konvansiyonel ve asimetrik risk ve tehditler olarak incelenmiştir. Konvansiyonel risk ve tehditlerden ilki soğuk Savaş sonrası kendi kabuğuna çekilen Rusya Federasyonunun 2000’li yıllardan itibaren artan varlığı ve etkinliğiyle Akdeniz’de tekrar bir güç unsuru olmaya başlamasıdır. Bu durumda NATO ve RF’nin karşı karşıya gelmesi ihtimal dâhilindedir ve böyle bir durumda Akdeniz’de suların durulması mümkün gözükmemektedir. İkinci Konvansiyonel Tehdit KKTC ve Türkiye ile GKRY ve Yunanistan arasındaki Deniz Yetki Alanları Uyuşmazlığında n kaynaklanmaktadır. Özellikle 2000’li yıllardan sonra gerçekleştirilen enerji keşifleri Akdeniz’deki bu sorunları daha belirgin hale getirmiştir. GKRY’nin diplomatik hamlelerle KKTC ve Türkiye By-Pass ederek bölge devletleriyle anlaşması bu bölgede tansiyonu yükseltmeye başlamıştır. Akdeniz’deki üçüncü konvansiyonel tehdit İsrail’in uyguladığı Gazze Ablukasından kaynaklanmaktadır. Özellikle Mavi Marmara olayıyla İsrail-Türkiye arasındaki gerilim artmıştır. Küreselleşen dünyada asimetrik tehditler de artık konvansiyonel tehditler kadar büyük problemler oluşturmaya başlamıştır. Akdeniz’deki asimetrik tehditler yasadışı göç, deniz haydutluğu, terörizm ve uyuşturucu kaçakçılığıdır. Özellikle Arap baharından sonra Akdeniz’in güneyinde bir otorite boşluğu olmuş ve bu sebeple asimetrik tehditler artmaya başlamıştır. Ülkesini terk ederek Avrupa’ya kaçmaya çalışan mülteci sayısı artmış ve terörizm hareketleri kendilerine daha rahat bir alan bulmuştur. 4
Akdeniz’in tanımlanması ve bu bölgedeki deniz güvenliğinin anlatılmasında sonra üçüncü bölümde NATO’nun Akdeniz Deniz Güvenliğindeki yeri incelenmiştir. Bu sebeple NATO’nun Komuta yapısı ele alınmış, ardından NATO’nun deniz güvenliği yaklaşımı anlatılmıştır. NATO’nun deniz güvenliği yaklaşımını anlayabilmek için İttifak’ın Deniz Stratejisi olarak çevirdiğimiz(Allied Maritime Strategy) ve Stratejik Konseptteki dört temel görev incelenmiş ve son olarak Galler Zirvesine değinilmiştir. Buradaki amaç NATO’nun işleyişini ve teorik olarak çalışma şeklini incelemektir. Daha sonra NATO’nun Akdeniz’de gerçekleştirdiği Etkin Çaba Harekâtı(Operation Active Endavour) ve Libya Harekâtı ele alınmış ve son olarak Akdeniz diyaloğu incelenmiş ve Stratejik Konsept ile bu harekâtlar ve Akdeniz Diyaloğu arasındaki bağlantı anlatılmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla bu tezin amacı Akdeniz’deki deniz güvenlik ortamını ve bu ortamı şekillendiren şartları incelemek ve NATO’nun Akdeniz Deniz Güvenliğine yaptığı katkı ve etkisini ortaya koymaktır. Bu sayede hem Akdeniz Deniz Güvenlik ortamı incelenecek hem de NATO’nun burada yaptığı operasyonların ne kadar etkili olduğu ortaya çıkacaktır.
BİRİNCİ BÖLÜM DENİZ GÜVENLİĞİ 1.1. Deniz Güvenliğinin Tanımı Akdeniz Deniz Güvenliği incelenirken öncelikle ‘Deniz Güvenliği nedir?’ sorusunun cevabı verilmelidir. Deniz Güvenliği kavramı zamanla ortaya çıkmış bir kavramdır. Özellikle son yıllara kadar bu kavram deniz emniyeti kavramı ile karıştırılmaktaydı. 11 Eylül terör saldırıları sonrasında deniz emniyeti ve deniz güvenliği kavramlarının da tanımları netleşti.1 Güvenlik ve Emniyet dilimizde eşanlamlı kelimeler olarak kullanılmaktadırlar . Sözlüğe bakıldığında da aralarında bir fark görülememektedir.2 Ancak denizcilikte kullanılan deniz güvenliği ve deniz emniyeti kavramları farklı şeyleri ifade etmektedirler. “Örneğin, Uluslararası Denizde Can Emniyeti Sözleşmesi (Internationa l Convention for Safety of Life at Sea-SOLAS’74) “deniz emniyeti” ile ilgilidir ve ticaret gemilerinin inşası, donanımı ve işletimine ilişkin minimum standartları içermektedir. Öte yandan, Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasa Dışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşme (Convention for the Suppression of Unlawful Acts Against the Safety of Maritime Navigation-SUA) de “deniz güvenliği” ne ilişkindir.
Sami DOĞRU, “Uluslararası Hukukta Seyrüsefer Serbestliği ve Deniz Güvenliği”, TC Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara, 2008, s. 114-118 2 http://www.tdk.gov.tr/(Erişim Tarihi: 10.05.2015) 1
5
Deniz güvenliği, “kaçırma, sabotaj, haydutluk, hırsızlık ve terörist saldırılara karşı gemi, liman tesisleri, deniz kurumları ve diğer deniz teşkilat yahut tesis sahipleri, işleticileri ve idarecileri tarafından alınan önlemler” olarak tanımlanabilir. Buna karşın, deniz emniyeti, “standardı düşük gemiler, niteliksiz mürettebat yahut işletmen, operatör hatası nedeniyle denizde oluşabilecek aksilik veya kazaları en aza indirmek için gemi, liman tesisleri, deniz kurumları ve diğer deniz teşkilat yahut tesis sahipleri, işleticileri ve idarecileri tarafından alınan önlemler” olarak tanımlanabilir.”3
1.2.
Deniz Güvenliğinin Tarihsel Gelişimi
Deniz Güvenliğinin bilimsel bir kavram olarak ortaya çıkışı yakın döneme rastlasa da kendisinin tedbir alınacak bir husus olarak varlığı çok öncelere dayanmaktadır. Bugün nasıl deniz haydutluğu faaliyetleri gerçekleşiyorsa geçmişte de korsanlık faaliyetleri gerçekleşiyordu. Bugün nasıl ticaret yapmak isteyenlere Somalili haydutlar saldırıyorsa geçmişte de hacca giden Osmanlılara Rodos Şövalyeleri saldırıyordu. Çoğu konuda olduğu gibi bu konuda da teorik alt yapı 20. ve 21. yüzyılda oluşmaya başladı. Burada atlanmaması gereken husus deniz güvenliği meselesinin geçmişe oranla günümüzde çok daha fazla öneme sahip olmasıdır. Zira denizde güvenliğin sağlanamamasının devamında deniz ticaretinin, uluslararası ilişkilerin kesintiye uğraması eskiye oranla çok daha ciddi sorunlara yol açmaktadırlar. 2. Dünya Savaşı sonrasında Soğuk Savaş dönemi başlamıştır. Soğuk Savaş ortamında güvenlik endişeleri askeri güce dayalıydı. Dünya çift kutuplu bir düzende yönetiliyordu ve gerçekleşen faaliyetler, bunlar terörizm faaliyetleri dahi olsa, bu iki kutup tarafından yönlendiriliyordu. Ancak Sovyet Rusya’nın yıkılışı sonrası Soğuk Savaşın bitmesiyle dünya ilk önce tek kutuplu bir yapıya sonrasında da çok kutuplu yapıya geçiş yaptı. “Soğuk savaş sonrası dönemde eski doğu bloku ve dikta rejimi ile yönetilen ülkelerde demokratik düzene geçiş süreçleri başlamış, bu yeni ortamda oluşan karışıklık, belirsizlik ve küresel iktisadi düzenin etkileri sonucunda ülkelerin sınırlar ında uyguladıkları denetim zayıflamıştır. Teknolojinin gelişimi kitle iletişim araçlarının (internet, görsel ve sosyal medya vb.) etkinleşmesi toplumların aralarında sınır olmadan birbirlerine açılmalarına neden olmuş, küreselleşmenin hız kazanması toplumlar arası ilişkilerin artmasına neden olarak, toplumları birbirine daha da fazla yakınlaştırmıştır. Soğuk Savaş sonrası oluşan bu ortam, organize suç ve terör örgütlerinin imkân ve kabiliyetlerini arttırmasına ve faaliyetlerinin uluslararası alanlara yayılmasına neden olmuştur. Bu ortamda kitle imha silahları dâhil olmak üzere her türlü kaçakçılık, deniz haydutluğu ve yasa dışı göç faaliyetleri devletlerin güvenliğini etkileyecek seviyede
3
Sami, a.g.e, s.116 Ayrıca bkz. MEJIA, Maximo Quibranza: “Defining Maritime Violence and Maritime Security”, Maritime Violence and Other Security Issues At Sea, The Proceedings of the Symposium on Maritime Violence and other Security Issues at Sea, World Maritime University, Sweden, August 2004
6
artmaya başlamıştır.”4 Soğuk Savaş sonrası oluşan bu ortamda deniz güvenliğine yönelik meydana gelen bazı önemli olaylar aşağıda sıralanmıştır; Avrasya Feribotu (1996) 16 Ocak 1996'da Trabzon'dan Rusya'nın Soçi limanına hareket eden Avrasya Feribotu 9 Çeçen eylemci tarafından rehin alınarak kaçırıldı. Kaçırılan feribot İstanbul'a doğru hareket ettirildi. Eylemcilerin lideri M.T. Rus askerlerinin kuşatması altındaki 250 Çeçen savaşçıyı kurtarmak için bu eylemi yaptıklarını açıkladı.5
USS Cole (2000) 11 Eylül saldırılarından yaklaşık bir yıl önce Yemen kıyılarında konuşlu Amerikan gemisi USS Cole’a intihar bombacıları tarafından saldırı düzenlendi. Saldırı sonradan Usame Bin Ladin komutasındaki bir El Kaide hücresine isnat edildi. Cole saldırısı Amerikanları terör gerçeği konusunda uyandırdı.6 Limburg (2002) 6 Ekim 2002’de İran’dan Malezya’ya gitmekte olan ve 397000 varil ham petrol taşıyan Limburg gemisi Aden Körfezi’nde yükleme yapmaktaydı. Kıyıdan birkaç mil uzaktayken patlayıcı yüklü küçük bir bot tankere sancak tarafından çarparak patladı. Gemi alev aldı ve yaklaşık 90000 varil petrol Aden Körfezi’ne yayıldı. Bulgar asıllı bir gemi adamı öldü ve 12 mürettebat da yaralandı. Yemenli yetkililerin olayın bir kaza olduğunu iddia etmelerine rağmen El Kaide bağlantılı bir saldırı olduğu sanılmaktadır. 7 SuperFerry 14 (2004) 27 Şubat 2004 tarihinde bir Filipin feribotu teröristlerce yerleştirilen bomba sonucu battı. Saldırıda 116 kişi hayatını kaybetti. Ebu Sayyaf adlı terör grubu saldırıyı üstlendi.8 “Deniz güvenliği çerçevesinde denizlerde yasa dışı faaliyetlerle mücadele konusunda ilk katalizör, 1985 yılında meydana gelen Achille Lauro olayı olmuş; 11 Eylül terör saldırıları ise, bu konuda ikinci kilometre taşını teşkil ederek IMO’nun önceliklerini değiştirmiştir. Bu saldırılar ve sonrasında, 2002 yılında bir Fransız süper tankeri olan Limburg’a yapılan terörist saldırı ve 2004 yılında Madrid’de tren bombalanması olayı dünya ulaştırmasının alt yapı tesislerinin terörist faaliyetlere ve kitle imha silahları (KİS)’na karşı hassasiyetini ortaya koymuştur. Bu trajik olaylar, medeni dünyayı korkutmuş ve “güvenlik” sorununa daha geniş perspektiften bakan bir mücadele anlayışını ortaya çıkarmıştır. Bu çerçevede IMO “Emniyetli Gemicilik ve Melih Beyoğlu, “Dünya Denizlerinde Yasadışı Faaliyetler Bağlamında Deniz Güvenliği; Türkiye Örneği”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Haziran 2014, s.19 5 http://www.sabah.com.tr/gundem/2011/11/12/cecenler-ve-fck-de-gemi-kacirma-eylemi-yapmisti# (Erişim Tarihi: 16.05.2015) 6 http://www.911memorial.org/uss-cole-bombing (Erişim Tarihi: 16.05.2015) 7 Hacı Kara, “Avrupa Birliği’nin Gemi ve Liman Güvenliği Düzenlemeleri”, “Uluslararası Balkan Kongresi” Başlıklı Konferans Tebliği, 28-29 Nisan 2014; http://www.bilgesam.org/incele/2029/-avrupa-birligi-nin-gemi-ve-limanguvenligi-duzenlemeleri/ (Erişim Tarihi: 25.05. 2015) 8 http://news.bbc.co.uk/2/hi/asia-pacific/3732356.stm (Erişim Tarihi: 16.05. 2015) 4
7
Temiz Okyanuslar” olan misyonunu, “Temiz Okyanuslarda, Emniyetli, Güvenli ve Etkin Gemicilik” olarak değiştirmiş ve çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmaya başlamıştır.” 9
1.3. Deniz Güvenliği Bileşenleri Deniz Güvenliği çok boyutlu bir kavramdır. Altında pek çok bileşeni ihtiva etmektedir. Tam anlamıyla Deniz Güvenliğinin sağlanabilmesi için tüm bileşenlerinin değerlendirmeye alınması gerektiği düşünülmektedir. Dr. Murat Selçuk Solmaz tarafından Deniz Güvenliği altı ana bileşende değerlendirilmiştir. Bunlar; Merkezi Devlet Otoritesi, Ulusal İş Birliği, Denizde Durumsal Farkındalık, Planlama, Uygulama ve Uluslararası İş Birliğidir.10 Deniz Güvenliğinin Bileşenleri 11
DENİZ GÜVENLİĞİ Merkezi
Devlet Ulusal İşbirliği Kamu kurum ve kuruluşları arasında işbirliği Kamu ve özel kurumlar arası işbirliği
Denizde Durumsal Farkındalık Gözetleme, tespit ve teşhis sistemleri
Muhabere ve komuta-kontrol sistemleri
İstihbarat
Planlama
Uygulama Tehditlerin Analizi Hassasiy et Değerlendirmes i
Güvenlik Planları Planların Denenmesi Eğitim ve Tatbikatlar
Özel kurumlar arası işbirliği
9
Uluslararası İşbirliği
Kademeli Savunma Sistemi Deniz Güvenliği Operasyonları Oluşabilecek Hasarın Azaltılması
Sami, a.g.e, s.138 M. Selçuk Solmaz, “Deniz Güvenliği”, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Dergisi, Sayı: 616, Mayıs 2013 11 M. Selçuk, a.g.e, s. 15 10
8
2. BÖLÜM AKDENİZ DENİZ GÜVENLİK ORTAMININ TANIMLANMASI 2.1. Akdeniz’in Temel Özellikleri Akdeniz Batısında Cebelitarık Boğazıyla Atlas Okyanusu’na Kuzey Doğusunda Çanakkale Boğazıyla Marmara Denizi’ne bağlanan kapalı bir denizdir. 12 Akdeniz Güneyinde Kuzey Afrika, Kuzeyinde Güney Avrupa, doğusunda batı Asya ve güneydoğusunda Arap yarımadasına komşudur. Akdeniz Süveyş Kanalı ile Kızıl Denize, oradan da Hint Okyanusuna bağlanmaktadır. Akdeniz Uluslararası Hidrografi Örgütü’nün yayınladığı Limits of Oceans and Seas’de iki havzaya ayrılmıştır: Batı ve Doğu Akdeniz.13
Bazı kaynaklarda ise Akdeniz üç bölgeye ayrılmıştır.14 Biz çalışmamızda Akdeniz’i iki bölge olarak ele alacağız. Çalışmanın devamında anlatılacak olan ve daha çok Konvansiyonel tehditleri barındıran Doğu Akdeniz ve Afrika ile Avrupa arasında kalan ve daha çok asimetrik tehditleri barındıran Batı Akdeniz. Akdeniz Asya, Afrika ve Avrupa’yı birbirine bağlayan ve 2,5 milyon kilometre karelik bir alanı kaplayan dünyanın en büyük iç denizidir.15 Bu yapısıyla Akdeniz tarih boyunca farklı kültürleri buluşturan ve kaynaştıran, zaman zaman da çatışmalara sahne olan bir denizdir. Coğrafi keşiflere kadar giden süreçte dünyanın en önemli iki ticaret yoluna birden ev sahipliği yapan Akdeniz jeostratejik konumu gereği tarih boyu her zaman önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Akdeniz bu önemli konumunu günümüzde de korumaktadır. Coğrafi açıdan bakıldığında Akdeniz üç farklı kıtayı birbirine bağlamaktadır. Deniz yolu ulaşımının sağladığı kolaylık dikkate alındığında Akdeniz’in önemi daha da artmaktadır. Bu noktada Doğu Akdeniz’in kalbinde bulunan Kıbrıs adası ve Batı 12
IHO PUBLICATION S-23,Limits of Oceans and Seas, Draft 4th Edition, 2002, http://www.iho.int/mtg_docs/com_wg/S-23WG/S-23WG_Misc/Draft_2002/Draft_2002.htm ,erişim tarihi 26.05.2015 13 IHO PUBLICATION S-23,Limits of Oceans and Seas, Draft 4th Edition, 2002, http://www.iho.int/mtg_docs/com_wg/S-23WG/S-23WG_Misc/Draft_2002/Draft_2002.htm ,erişim tarihi 26.05.2015 s,3-5 14 Dursun Yıldız, Doğu Akdeniz’de Isınan Sular, Bizim Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 2009, s.14 15 Saime Şanlı, Uluslararası İlişkiler Bağlamında Güvenlik ve Strateji Boyutunda Akdeniz, Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Atılım Üniversitesi, Ankara 2012, Yüksek Lisans Tezi
9
Akdeniz’in kalbinde bulunan Sicilya ve Malta Adaları stratejik olarak büyük bir öneme haizdir. Akdeniz aynı zamanda Doğu Akdeniz ile Hint okyanusunu birbirine bağlayan ve deniz ticaret yollarını önemli ölçüde kısaltan Süveyş Kanalına sahiptir. Ayrıca başta Avrupa16 olmak üzere tüm dünyanın önemli petrol kaynaklarının bulunduğu Ortadoğu bölgesi, bu kaynakların büyük çoğunluğunu Akdeniz aracılığıyla diğer ülkelere ulaştırmaktadır. İstatistiki verilere bakıldığında Akdeniz’de yıllık ortalama olarak 220.000 gemi dolaşmaktadır ve bu dünyadaki toplam deniz trafiğinin üçte birine eşittir.17 Akdeniz kapalı bir deniz olduğundan dolayı giriş üç farklı tıkanma noktasından18 yapılmaktadır. Bu noktalar Marmara Denizi’ne ve Karadeniz’e açılan Türk boğazları, Hint Okyanusuna açılan Süveyş Kanalı ve Atlas Okyanusuna açılan Cebelitarık boğazıdır. Akdeniz, deniz ulaştırmasında sahip olduğu önemli konumunun yanında, enerji kaynaklarına sahip olması açısından da değer kazanmaktadır. ABD Jeolojik Araştırma Merkezi’nin 2010 yılında yayımladığı iki rapor bu durumu istatistiki verilerle iyi bir şekilde açıklamaktadır. “Doğu Akdeniz’de Nil Deltası Bölgesinde Keşfedilmemiş Doğal Gaz ve Petrol Kaynaklarının Değerlendirilmesi” adlı rapora göre, Nil Deltası’nda 1,8 milyar varil petrol, 223 trilyon kübik feet gaz ve 6 milyar varil sıvı doğalgaz rezervinin bulunduğu tahmin edilmektedir.19
USGS Report20 Avrupa’ya taşınan doğal gaz ve petrolün %65’i Akdeniz’den geçmektedir. Bkz. http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_7932.htm (ERİŞİM TARİHİ 19.05.2015) 17 Cihat Yaycı, “Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının paylaşılması sorunu ve Türkiye”, Bilge Strateji, Bahar 2012, Cilt 4, Sayı 6, Bahar 2012, s .7 18 Burak Şakir Şeker, “Akdeniz'e Yayılan Askeri Güç Ve Enerji Paradoksu”, Uluslararası Enerji ve Güvenlik Kongresi, Tebliğler, 23-24 Eylül 2014, Bilgesam, Kocaeli Üniversitesi, 44-60, s.7 19 USGS Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Nile Delta Basin Province, Eastern Mediterranean 20 USGS Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Nile Delta Basin Province, Eastern Mediterranean 16
10
ABD Jeoloji Araştırmalar Merkezinin ikinci raporu olan “Doğu Akdeniz’in Levant Havzasında Keşfedilmemiş Doğal ve Petrol Kaynaklarının Değerlendirilmesi” adlı rapora göre, bölgede 1,7 milyar varil petrol ve 122 trilyon kübik feet gaz olduğu değerlendirilmektedir. Bunlara ek olarak Akdeniz’de 2000’li yılların başında hidrokarbon yataklarının keşfedilmesiyle birlikte araştırma ve sondaj çalışmaları başlamıştır. Kesinlik kazanmamakla beraber Doğu Akdeniz havzasındaki hidrokarbonun parasal değeri yaklaşık 3 trilyon dolar civarındadır ve yaklaşık 15 trilyon metreküp hidrokarbon yatağı bulunmaktadır. 21 Tüm bu veriler dikkate alındığında Akdeniz bölgesi hem enerji kaynaklarına sahip olması bakımından hem de bu kaynakların taşınması açısından çok önemli bir konumdadır.
2.2.
Akdeniz Deniz Güvenlik Ortamında Risk ve Tehditler
2.2.1. Konvansiyonel Risk ve Tehditler 2.2.1.1. Rusya’nın Akdeniz’deki Faaliyetleri Akdeniz, I. Petro’dan beri Rusya için büyük bir önem teşkil etmektedir. Ruslar tarih boyunca buraya büyük önem vermiş olup hatta zaman zaman Akdeniz bu devletin temel politik hedefi haline gelmiştir.22 Soğuk savaş boyunca da Sovyetler Birliği Akdeniz’de büyük bir daimi filo bulundurarak burada varlığını hissettirmiştir. Sovyetler Birliğinin Akdeniz’e olan ilgisini bölgedeki Sovyet yanlısı devletler ve Akdeniz’in deniz ulaştırma yolları bağlamında sahip olduğu önem bağlamında görebiliriz. Montrö Boğazlar Sözleşmesi dolayısıyla Akdeniz’e güç aktarımı konusunda kısıtları bulunan Sovyetler Birliği’nin buradaki varlığı bölge devletleri ile olan ilişkisine bağlıydı. 23 Bu kapsamda SSCB Akdeniz’de çeşitli yerlerde üsler elde etmeye çalışmasına rağmen bunlar uzun vadeli ve kapsamlı bir askeri üs elde edilmesini sağlayamadı. 50 gemilik Sovyet Akdeniz daimi donanması Amerikan 6. Filo karşısında lojistik imkânları itibari ile son derece şanssız bir pozisyonda idi. Sovyetler birliğinin dağılması neticesinde Ruslar çekilince Akdeniz’de uzun süre denizci bir güç olarak NATO dışında bir aktör kalmadı. Yakın dönemde yaşanan Arap Baharı olayları sonucu bölge ülkelerinde yaşanan karışıklıklar ve RF’nin bölgedeki menfaatleri neticesinde RF’nin Akdeniz’e dönme çabaları içerisinde olduğunu görmekteyiz.24 2008’den itibaren de RF’nin Akdeniz’deki etkinliği kademeli olarak artmıştır. Rusya’nın Akdeniz’deki çabaları temel olarak iki unsur üzerine kuruludur. Bunlardan ilki daimi bir filo oluşturulması, ikincisi ise bu filonun ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir üs edinilmesidir. Mart 2013’te Rus Deniz Kuvvetleri Komutanının açıklaması Bilgesam, Doğu Akdeniz Raporu Mustafa ÖZTÜRK, “Çarlık’tan Federasyon’a Rusya’nın Sıcak Deniz Algısındaki Öncelikli Konuların Genel Bir Değerlendirmesi”, Ortadoğu Analiz Aralık 2013/Cilt: 5 Sayı: 60 23 Bkz. The Soviet Presence In The Mediterranean, Gordon H. McCormick 24 Çin ve Rusya Akdeniz’de sürekli olarak konuşlanmayı planlıyor, http://tr.sputniknews.com/ turkish.ruvr.ru/2014_01_27/CinRusyaAkdeniz/?slide1, Erişim Tarihi: 08.10.2014 21 22
11
ile Rusya Akdeniz’de daimi bir filo bulunduracağını bunun komuta merkezinin ise Karadeniz Filosu olacağının bildirmiştir.25 Akdeniz’de barındırılan bir filonun en büyük problemlerinden birisi de lojistik ihtiyaçların karşılanacağı bir üs eksikliğidir. Rusya’nın mevcut Tartus üssü lojistik ve barınma imkânları açısından oldukça kısıtlı durumdadır. Ayrıca Suriye’deki mevcut iç savaş da bu üssün güvenliğini ve geleceğini tehlikeye düşürmektedir. Rusya’nın üs arayışı içerisinde olduğu başka bir ülke de GKRY’dir. Rusya ile GKRY arasındaki ilişkiler hem enerji kaynakları hem de savunma alanlarında ileri düzeydedir. Bunun yanında iki devlet arasında GKRY limanlarının Rus gemileri tarafından kullanılmasına ilişkin bir antlaşma Şubat 2015’te imzalanmıştır.26 Rusya ile GKRY arasındaki bu yakınlaşmanın askeri üs bulundurmaya kadar gidebileceği tartışmalı ve Türkiye’nin de hassasiyetleri ile çelişen bir durum oluşturmaktadır. Ukrayna Sorunu Bilindiği üzere NATO-Rusya ilişkilerinde soğuk savaş sonrasında görülen iyileşme Ukrayna-Rusya çatışması temelinde Kırım krizi sonrası kırılmaya uğramıştır. NATO Galler Zirvesinde aldığı kararlar neticesinde Rusya’nın genişleyici hareketlerine karşı koyma kararı almış bunun neticesinde Baltık, Akdeniz ve Karadeniz’de NATO kuvvetlerinin daha da etkin hale getirilmesi kararlaştırılmıştır. Rusya’nın söz konusu genişleyici hareketleri ve NATO’nun buna karşı tavrı Akdeniz’de de soğuk savaş dönemlerini hatırlatan bir ortam yaratabilecektir. RF’nin Suriye krizindeki tavrı neticesinde Suriye’de uzayıp geden iç savaş ve bunun NATO ülkesi olan Türkiye’ye karşı oluşturduğu savunma tehdidi ile Suriyeli mültecilerin bitmeyen dramı NATO’nun RF hakkında soğuk savaş sonrası gündeminde oluşan olumlu tabloya eksi olarak yazılan verilerdir. Doğu Akdeniz’de ileride bahsedilecek olan yetki alanı problemleri ve RF, Çin gibi ülkelerin faaliyetleri neticesinde bölgede artan askeri hareketlilik, olası çatışma risklerinin de artmasına yol açmaktadır. Oluşan bu güvenlik açmazları kimilerince yeni soğuk savaş olarak görülmekte, kimilerine göre de 1. Dünya Savaşı öncesi oluşan fay hatları ve bu hatlarda kırılmaya yol açan Avusturya-Macaristan Veliahdının suikastı olayını hatırlatan bir anlatıya yol açmaktadır.27 2.2.1.2. Yunanistan ve GKRY'nin Türkiye'nin Deniz Yetki Alanlarına Yönelik Faaliyetleri Doğu Akdeniz’de yeni enerji kaynaklarının bulunmasıyla bölge yeni bir hareketlilik kazanmıştır. Yapılan araştırmalar Doğu Akdeniz’in zengin enerji kaynaklarına sahip olabileceğine işaret etmektedir. Ancak bölgede herkes tarafından Rusya, Akdeniz’de daimi savaş gemisi bulunduracak , http://hurarsiv.hurriyet.com.tr /goster/printnews. aspx?DocID=22833848 Erişim Tarihi: 04.03.2015 26 Russia to create Mediterranean fleet to protect Syria, http://english.pravda.ru/russia/politics/1206201 3/124816russia_mediterranean_fleet0 Erişim Tarihi: 04.03.2015 27 James Stavridis, Flash Point in the Eastern Mediterranean, http://foreignpolicy.com/2013/07/19/ flashpointi ntheeasternmediterranean/, Erişim Tarihi: 17.02.2015 25
12
kabul edilen bir yetki alanı paylaşımı yapılmamıştır. Keşfedilen enerji kaynakları gittikçe belirsizleşen ve dengesizleşen bir ortam oluşturmakta ve Akdeniz’in güvenliğine olumsuz etkide bulunmaktadır. ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin yayımladığı rapora göre Leviathan, Nil ve Heredot isimleriyle anılan bölgede yaklaşık 30 milyar varil petrol bulunmaktadır.28(1.5 trilyon dolar) İsrail’in sondaj çalışmalarını yapan Delek şirketi yetkililerinin açıklamalarına göre ise İsrail’e ait sahalardaki enerji miktarı İsrail’in 20 yıllık enerji ihtiyacını karşılayabilecek büyüklüktedir. 29 Akdeniz enerji kaynakları açısından zengin olduğu gibi deniz taşımacılığında da büyük bir öneme haizdir. Kuzeyde Ege’den Karadeniz’e açılan Türk Boğazları, güneyinde Süveyş Kanalı, Batısında ise Cebelitarık Boğazı bulunmaktadır. “Akdeniz’de bir yılda ortalama 220.000’den fazla gemi seyir halinde bulunmakta, dünya denizlerinin sadece % 1’ini kapsayan bir deniz alanı olmasına rağmen dünya deniz trafiğinin 1/3’ü Akdeniz’de gerçekleşmektedir.”30 İşte bu ortamda Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanları üzerine büyük bir mücadele başlamıştır. Ülkeler arasında ortak bir görüş ve mutabakat zemini bulunmadığından dolayı böyle bir ortamda yeni enerji kaynaklarının çıkarılması ve paylaşılması konusunda çatışmalar ortaya çıkmıştır. GKRY burada hukuki yollara başvurmak ve Türkiye ile mutabakata varmak yerine bölge ülkeleriyle anlaşmalar yapmış ve yabancı şirketlerle 31 anlaşarak Türkiye’yi ve KKTC’yi by-pass etmeye çalışmıştır. Dolayısıyla yakın gelecekte Akdeniz’de GKRY ve anlaştığı devletlerin Türkiye Cumhuriyeti ile karşı karşıya gelmesi ve çatışma yaşanması ihtimal dâhilindedir. Bu durum ise Doğu Akdeniz’in güvenliğine olumsuz etki etmektedir. GKRY'nin KKTC’yi hiçe sayarak kendisini adadaki tek egemen devlet olarak görmektedir. Ada’da 1960’ta 2 toplum Kıbrıs Cumhuriyeti çatısı altında birleşmiş ve yönetimde söz sahibi olmuştur. GKRY’nin Kıbrıs Anlaşması’na aykırı davranarak adada tek başına söz sahibi olmak istemesiyle Türk tarafını göz ardı etmesi ve katliamlar yapmasıyla 1974 Kıbrıs Harekâtı gerçekleştirilmiş ve KKTC ilan edilmiştir. İlan edilen KKTC’yi yok sayan GKRY günümüze kadar olan dönemde adanın tamamının yönetimi kendisinde gibi davranmış ve uluslararası çapta bunun en somut örneği olarak AB’ye üye olmuştur. GKRY bu tutumunu KKTC ve Türkiye’nin tüm tepkilerine rağmen devam ettirmiş ve son olarak Akdeniz’deki enerji kaynaklarını tek başına çıkarmak için girişimlerde bulunmuş ve bazı şirketler ve ülkelerle anlaşmıştır. Ancak GKRY’nin bu davranışları birçok açıdan meşru değildir. GKRY bu davranışlarının meşru olmadığını bilmesine rağmen, Türkiye’nin Akdeniz’de diplomatik girişimlerinin yetersiz olması ve uluslararası ortam dinamiklerinin uygun bir ortam sağlaması nedeniyle, GKRY adanın tek hakimi gibi anlaşmalar ve diplomatik girişimlerini artırarak bir oldu bitti (fait accompli) oluşturmaya
Bilge Adamlar Kurulu Raporu(Bilgesam), Doğu Akdeniz’de Enerji Keşifleri ve Türkiye, Rapor No: 59 Aralık 2013 s.8 29 A.g.e, s,7 30 Cihat Yaycı, “Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının paylaşılması sorunu ve Türkiye,” Bilge Strateji, Cilt 4, Sayı 6, Bahar 2012, s7 31 http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/23560449.asp erişim tarihi 24.04.2015 28
13
çalışmaktadır.32 Ege’de Yunanistan’ın karasularını 3 milden 6 mile çıkarmasına Türkiye’nin geç tepki vermesi dikkate alındığında benzer bir senaryonun Akdeniz’de oynanmak istendiği gayet açıktır. Buna karşılık Türkiye KKTC ile yapılan anlaşmalar çerçevesinde TPAO’ya arama ruhsatı vermiş ve Rum tarafının girişimlerine karşı sessiz kalmayarak tepkisini ortaya koymuş ve haklarını tekrar hem Rum yönetimine hem de dünyaya duyurmuştur. İlk olarak Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları ile ilgili hâlihazırda tüm tarafların ittifak içerisinde olduğu bir sınırlandırma yoktur. BMDHS’ne göre deniz yetki alanları konusunda kesin kurallar yoktur. Özellikle karşılıklı kıyılarda yetki alanları ikili veya çok taraflı anlaşmalarla belirlenmektedir. GKRY Mısır, Lübnan ve İsrail ile sınırlandırma anlaşmaları yapmıştır. 33Ancak bu anlaşmalar Türkiye’yi bağlamamaktadır.34 Çünkü kıyı devleti olarak bu anlaşmalarda deniz yetki alanları açısından GKRY Türkiye’nin haklarını çiğnemiştir.35 Sonuç olarak Doğu Akdeniz’de yetki alanlarının belirlenmesi ve enerji kaynaklarının çıkarılması için öncelikle tüm kıyı devletlerinin kabul ettiği bir sınırlama ortaya konulmalıdır.
Türkiye ve GKRY’nin öngördüğü MEB Karşılaştırması36 GKRY ile İsrail arasında yapılan anlaşma, Türkiye ve İsrail’i birbirinden uzaklaştırırken, İsrail ve GKRY yakınlaşmasına ivme kazandırarak bölgedeki güvenlik dengelerini değiştirmiştir. Tüm anlaşmalar incelendiğinde, GKRY’nin Türkiye’yi Akdeniz’de dar bir alana hapsettiği ve deniz alanlarındaki zenginliklerden Türkiye’yi dışlayarak faydalanma stratejisi izlediği görülmektedir. Türkiye’nin bu konudaki
Mustafa Kutlay, “Doğu Akdeniz’de Sertleşen Rekabet: Güney Kıbrıs Rum Kesimi -Türkiye Gerginliğinin Analizi” USAK Analiz No:13, Eylül 2011, s,8 33 http://www.haberler.com/misir-guney-kibris-ve-yunanistan-dogalgaz-7251748-haberi/ erişim tarihi 13.05.2015 34 http://www.mfa.gov.tr/no_-288_-21aralik-2010_-israil-ile-gkry-arasinda-imzalanan-meb-anlasmasi-hk_.tr.mfa erişim tarihi 13.05.2015 35 Detaylı bilgi için bkz. Yücel Acer, “Doğu Akdeniz'de Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Türkiye” Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt:1, No: I ss 83-104, 2005 36 Cihat Yaycı, “Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının paylaşılması sorunu ve Türkiye,” Bilge Strateji, Cilt 4, Sayı 6, Bahar 2012, s,25 32
14
itirazlarına tavrına rağmen söz konusu antlaşmalar yürürlüğe girmiş ve Doğu Akdeniz’in kıyıdaş ülkeler tarafından sahiplenilmesine hızla devam edilmiştir. Aslında bakıldığında Türkiye’nin bu bölgedeki tezleri kabul edildiği takdirde GKYR ile antlaşma yapan ülkelerin çoğu bölgede daha fazla denizalanı elde edecektir. Ancak GKRY’nin Türkiye’den erken davranması, başarılı diplomatik hamlelerde bulunması ve özellikle son dönemlerde Türkiye’nin bölgedeki devletlerle kötü giden ilişkileri sonucu yalnızlaşan bir ülke haline gelmesi Türkiye’nin girişimlerine engel olmaktadır. 2012 yılında Amerika, İsrail ve Yunanistan Noble Dina isimli müşterek bir deniz ve hava tatbikatı icra etmeye başlamışlardır. Tatbikatın amacı bu devletlerin bölgedeki doğalgaz platformlarına olası bir saldırı düzenlenmesi durumuna hazır bulunmaktadır. Aslında 2010 yılına kadar 1998’den beri bu bölgede ABD, Türkiye ve İsrail üçlüsü müşterek tatbikat düzenlemekteydi. Ancak 2010 yılında gerçekleşen Mavi Marmara olayıyla birlikte İsrail ile askeri ilişkiler askıya alındığı için bu tatbikat da iptal olmuştur. Aslında Noble Dina tatbikatında düşman olarak nitelendirilen ülke Türkiye’dir. Nitekim özellikle basına sızdırılan haberlere göre tatbikat Türkiye’ye yönelik yapılmakta ve tatbikatta düşman hava kuvvetleri olarak nitelendirilen unsurlar Türk Hava Kuvvetleriyle aynı özelliklere sahip olmaktadır. Noble Dina’ya karşılık Türkiye de geçmişte sadece Orta Anadolu’da gerçekleştirdiği Anadolu Kartalı tatbikatının bir bölümünü Akdeniz’de gerçekleştirmeye başlamıştır. Tüm bu gelişmeler Doğu Akdeniz bölgesinde ciddi güvenlik sorunlarına yol açmaktadır. Türkiye hukuki ve adil olmayan paylaşımlara engel olmak istemekte ve bölgedeki askeri etkinliklerini arttırmaktadır. Buna karşılık özellikle Yunanistan ve İsrail Türkiye’nin bu bölgeden pay almasına kesinlikle karşı çıkmakta ve bu doğrultuda hareket etmektedir. İsrail basınında da yer alan haberlere göre de İsrail 2010 yılı sonrasında Türkiye’nin rakipleriyle sıkı askeri ve siyasi ilişkiler kurmaya başlamıştır. 37 İsrail’in Türkiye’nin bölgedeki rakipleriyle (Yunanistan, GKYR vs.) ilişkilerini kuvvetlendirmesine karşılık Türkiye’nin de İsrail’in rakipleriyle (örneğin İran) yakın ilişkiye girip girmeyeceği merak konusudur. Kesin olan şey; bu bölgedeki faaliyetlerin Doğu Akdeniz’in güvenliğinde ciddi sıkıntılara yol açtığıdır. GKRY’nin hâlihazırdaki seviyesiyle Türkiye ile sıcak bir çatışma yaşaması zor görünmektedir. Ancak GKRY bunu dikkate olarak başka devletlerle ortak tatbikatlar düzenlemekte ve güçlü devletlerle ittifak yaparak Türkiye’yi dışlamaya çalışmaktadır. Bölgede olabilecek en tehlikeli senaryo ise sondaj çalışmaları ve tatbikatlar esnasında ülke donanmalarının karşı karşıya gelmesidir.38 2.2.1.3.
Gazze Deniz Ablukası
1967 yılında gerçekleşen Altı Gün Savaşlarından sonra İsrail Gazze’yi işgal etmiş ve devamında Gazze’yi denizden abluka altına almıştır. O günden bugüne denizden Gazze’ye ulaşım değişik seviyelerde de olsa engellenmektedir. Ablukanın insani boyutunun bu durum bölgede gemi bulunduran devletler açısından bir tehdit oluşturmaktadır. İsrail duruma göre abluka sahasını genişleterek açık denizlere kadar dahi uzatabilmektedir. Ablukanın hukuki olmadığı konusunda birçok görüş http://www.timesofisrael.com/israel-us-and-greece-begin-naval-exercises/ erişim tarihi 05.07.2015 Mustafa Kutlay, “Doğu Akdeniz’de Sertleşen Rekabet: Güney Kıbrıs Rum Kesimi -Türkiye Gerginliğinin Analizi” USAK Analiz No:13, Eylül 2011 37 38
15
bulunmaktadır. Ancak burada ablukanın hukuki olup olmamasından çok Akdeniz deniz güven güvenliği üzerindeki etkisi incelenmeye çalışılacaktır. İsrail’in 1967 yılında başlatmış olduğu abluka tarihsel süreçte giderek daha katı hale getirilmiştir. 13 Eylül 1993’de Oslo görüşmelerinde Filistinli balıkçılara 20 mile kadar avlama serbestisi verilmiştir. Pratikte ise bu alan 12 mil olarak uygulanmış tır. 2000 yılında gerçekleşen 2. intifadadan sonra serbesti 6 mile düşürülmüştür. 2005 yılında İsrail 38 yıldır işgal ettiği Gazze’den çekilmiş ancak deniz ablukasını kaldırmamıştır. 2009 yılında Gazze’ye bir operasyon düzenlemiş ve Gazze şeridindeki ablukayı 20 mile çıkarmıştır. Filistinli balıkçılara 3 millik bir alan tanınmıştır. Abluka günümüzde aynı şekilde devam etmektedir.39
Gazze Deniz Ablukası Tarihsel Gelişim40 Bu süreç içerisinde en önemli olay 2010 yılında gerçekleşen Mavi Marmara olayı olmuştur. Mavi Marmara olayında Gazze’ye insani yardım götürmek amacıyla yola çıkmış olan altı gemilik konvoy açık denizde İsrail komandoları tarafından durdurulmuştur. Diğer gemiler direniş göstermezken Mavi Marmara gemisi direniş göstermiştir. Bunun üzerine İsrail komandoları aktivistlere saldırmış sonuç olarak 9 kişinin ölümüne sebep olmuşlardır. Mavi Marmara gemisine gerçekleştirilen saldırı en yakın sahil noktasına 72 mil, İsrail’in uyguladığı deniz abluka sahasına 64 mil uzakta uluslararası sularda
Mustafa Karakaya, “Is Israel’s Naval Blockade Of Gaza Legal?”, http://www.taa.gov.tr/indir/is -israels-navalblockade-of-gaza-legal-bWFrYWxlfDMzMDY0LWJiODVkLWRhODQ2LTNkZWJkLnBkZnw1MTA/ (Erişim Tarihi: 25.05.2015) 40 https://israelpalestineenquestion.wordpress.com/tag/blocus/ (Erişim Tarihi: 10.05.2015) 39
16
gerçekleştirilmiştir. Bu durum İsrail’in sadece abluka sahası içerisinde kalmayıp onun ötesine de müdahalede bulunduğunu göstermektedir.41
Mavi Marmara’ya Saldırı Yeri ve Deniz Abluka Sahası42 Sözün özü; İsrail’in tek başına Gazze karasularında abluka sahası uygulaması ve bu bölgeye yaklaşan gemilere, hatta uyguladığı abluka sahası dışında olsalar ve bu gemiler sivil gemiler olsalar dahi müdahalede bulunması Akdeniz deniz güvenliğini tehdit etmektedir.
2.2.2. Asimetrik Risk ve Tehditler Deniz kaynaklı ticaret son çeyrek yüzyılda eski miktarının dört katına çıkmıştır. 43 Ancak deniz ticaretindeki bu hızlı yükselişle birlikte ona büyük tehdit oluşturan insan kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı, deniz haydutluğu gibi suçlar ve bazı durumlarda terör bağlantılı faaliyetlerin oluşturduğu riskler de artmıştır. Bahse konu bu tehditleri asimetrik tehditler olarak değerlendirmekteyiz. Artık eski dönemlerde olduğu gibi ticaretin bu yollarla aksamasına müsamaha yoktur. Çünkü küreselleşen dünyayla birlikte deniz ticareti hayati bir konuma gelmiştir. Asimetrik tehditlerin ilgi alanı sadece deniz ticareti değildir. Örneğin bu tehditlerden birisi olan yasadışı göç, göç edilen ülkelerde ciddi sorunlara yol Ahmet Hamdi TOPAL, “İsrail’in Gazze Ablukası ve Mavi Marmara Saldırısı”, http://www.journals.istanbul.edu.tr/iumhmohb/article/viewFile/1019019592/1019018628 (Erişim Tarihi: 25.05.2015) 42 http://www.reuters.com (Erişim Tarihi: 10.05.2015) 43 Burak Şakir Şeker, “Akdeniz’e Yayılan Askeri Güç ve Enerji Paradoksu”, “Uluslararası Enerji ve Güvenlik Kongresi” başlıklı konferansta sunulan tebliğ, BİLGESAM, 23-24 Eylül 2014, s.45, http://www.bilgesam.org/incele/ 1883/-akdeniz-e-yayilan-askeri-guc-ve-enerji-paradoksu/ (Erişim Tarihi: 20.05.2015) 41
17
açmaktadır. Ya da terörizm faaliyetleri deniz ticaretinden ve denizde gerçekleşen faaliyetlerden çok ülkelerin iç güvenliklerine yönelik tehditler oluşturmaktadır. Akdeniz deniz güvenliğine ilişkin asimetrik tehditler bir bütün niteliğindedirler. Hepsi de birbirine bağlı olarak gelişim göstermektedirler. Bakıldığında terörizm, insan kaçakçılığı, düzensiz göç, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı gibi asimetrik tehditler birbirleriyle yakın ilişki içerisindedirler. Bu güvenlik tehditlerinin çözümleri de genellikle ortak bir çözüm gerektirmektedir. Birisini engellemek için girişilen çabalar diğerlerini de engellemeye yönelik olacaktır. Akdeniz’deki asimetrik tehditlerden en fazla zarar gören aktör Avrupa Birliğidir. Bu nedenle de bu tehditleri engelleme yolunda en çok çaba gösteren yine AB’dir. Gerek birlik içerisinde bulunan ülkelerin üyesi oldukları NATO gerekse de birliğe üye ülkelerin sahip oldukları deniz güçleri vasıtasıyla bu tehditler önlenmeye çalışılmaktadır.44 Akdeniz deniz güvenliği incelenirken aslında iki farklı bölge olarak inceleme yapmak gerekmektedir. Batı Akdeniz ve Doğu Akdeniz’in güvenlik sorunları arasında farklılıklar bulunmaktadır. Doğu Akdeniz Batı Akdeniz’e göre daha karmaşık bir yapıdadır. Batı Akdeniz’deki güvenlik riski daha çok Kuzey Afrika bölgesindeki güvenlik tehditlerinden, bu bölgedeki istikrarsızlıklardan kaynaklanmaktadır. Bu kapsamda güvenlik sorunları daha çok yasadışı göç, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı ile terörizm ve suç örgütlerinin varlığıdır. Arap Baharı sonrasında Libya, Mısır ve Tunus gibi devletlerde devlet otoritesinin sarsılması veya yıkılmasıyla birlikte teröristler, kaçakçılar ve suç örgütleri için büyük bir fırsat olan denetimsiz deniz alanları ortaya çıkmıştır. Suç ağları ve terörist gruplar Mağrip, Sahra ve Güney Arap Yarımadası’ndaki kontrolsüz deniz alanlarında hâkimiyet kurmaya çalışmaktadırlar. Bu durum Avrupa’ya insan ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi illegal akışı da artırmaktadır.45 Doğu Akdeniz’de güvenlik ise daha karmaşık bir yapıdadır. Burada güvenlik birçok devletin etkisiyle birlikte değerlendirilmelidir. Türkiye, Yunanistan, İsrail, Suriye, Rusya, Mısır, ABD, Çin, İngiltere ve daha pek çok ülke doğrudan ya da dolaylı olarak bu bölgede varlık göstermeye çalışmakta ve Doğu Akdeniz deniz güvenliğinde rol almaktadır. Doğu Akdeniz’de güvenlik meselesi hem asimetrik hem de konvansiyonel tehditlerle bir bütünlük içerisinde değerlendirilmelidir. 2.2.2.1.
Yasadışı Göç
Yasadışı göç genellikle yoksul, güvenlik sorunları bulunan gelişmemiş ülkelerden daha gelişmiş ülkelere özellikle de Avrupa ülkelerine yasal olmayan yollardan girme ameliyesine denmektedir. Kontrolünün daha zor olmasından dolayı yasadışı göç genellikle denizler üzerinden yapılmaktadır. “Ülkelerin kara sınırlarını kontrol etmelerine rağmen kıyılarında etkili kontrol sistemleri kuramamaları, uluslararası deniz hukukunun denizlerde etkili bir denetime imkân vermemesi ve deniz alanlarının sınırlandırılmasında ülkelerin yaşadığı anlaşmazlık yasa dışı göçün büyük ölçüde deniz yolunu tercih etmesine yol açmıştır.” 46 Göç genellikle küçük bir bota yüzlerce insan sıkıştırılarak yapılmaya çalışıld ığ ı için çok tehlikeli olmakta ve birçok insan bu yolda hayatını kaybetmektedir. Yasadışı
Aslıhan P. Turan, “AB Akdeniz Politikası ve Arap Baharı”, http://www.bilgesam.org/incele/742/-ab-akdenizpolitikasi-ve-arap-bahari/ (Erişim Tarihi: 23.02.2015) 45 Burak, a.g.e, s.51 46 Burak, a.g.e, s.46 44
18
göç denizde pek çok insanın hayatını tehlikeye attığı gibi göç edilen ülkelerde de başta istihdam olmak üzere, ekonomik, sosyal ve kültürel pek çok soruna yol açmaktadır.47 “Uluslararası göç ile devletlerin sosyal istikrarının, demografik güvenliğinin, kültürel kimliğinin, sosyal güvenlik sisteminin, refah devleti felsefesinin ve iç güvenliğinin etkilendiğine inanılmaktadır. Bunun dışında yasa dışı göç, aynı zamanda potansiyel teröristler için ülkeye giriş kanalı oluşturduğundan devletlerin güvenliğini tehdit etmektedir. Önemli oranda göç alan bazı devletlerin yakın dönemdeki ulusal güvenlik stratejilerinde yasadışı göçün bir güvenlik tehdidi olarak yer alması ise güvenlik ve göç ilişkisini gözler önüne sermektedir. 2003 yılında yayınlanan “Daha iyi bir dünyada daha güvenli Avrupa” başlıklı AB Güvenlik Strateji Belgesi’nde yasa dışı göç, organize suçlar bölümünde bir güvenlik tehdidi olarak yer almıştır. Belgede güvenlik tehditleri ile mücadelede daha aktif ve tutarlı bir politika izleneceğine ve diğer ülkelerle işbirliği içinde olunacağına vurgu yapılmaktadır.”48 11 Eylül 2001 tarihinde Müslüman oldukları iddia edilen teröristlerce ABD’ye saldırı düzenlenmiştir. Bu teröristlerin ABD’ye göç etmiş kişiler olması terörizm-göç bağlantısının kurulmasına ve Batı’da özellikle Müslüman göçmenlere yönelik kuşkuların artmasına yol açmıştır. Saldırıdan sonra Avrupa ve Amerika yasadışı göçü engellemeye yönelik ortak politikalar geliştirmeye başlamışlardır. Son dönemde de Charlie Hebada saldırılarının Fransa’da bulunan göçmenlerce yapılması 11 Eylül sonrası duyguların kabarmasına yol açmıştır. Akdeniz Ortadoğu’dan ve Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya geçmek isteyen göçmenler için kilit deniz güzergâhlarından birisidir. Gerçekleşen Arap Baharı ile bu iki bölgede iç karışıklıklar artmıştır. Suriye’de gerçekleşen iç savaş ve şimdi tüm dünyanın ilgisini kendi üzerine çekmiş bulunan İŞİD ile birlikte bölge halkı kendini daha da güvensiz hissetmekte ve bölgeden göç etmek istemektedir.
Akdeniz Üzerinde Kullanılan Göç Rotaları49 Gökçe Çiçek Ceyhun, “Türkiye, Kıbrıs ve İsrail Üçgeninde Doğu Akdeniz’in Güvenlik Sorunları”, “Uluslararası Enerji ve Güvenlik Kongresi” başlıklı konferansta sunulan tebliğ, BİLGESAM, 23-24 Eylül 2014, s. 29, http://www.bilgesam.org/incele/1882/-turkiye--kibris-ve-israil-ucgeninde-dogu-akdeniz-de-guvenlik-sorunlari/ (Erişim Tarihi: 20.05.015) 48 Gökçe, a.g.e, s.29 49 http://www.bbc.co.uk/news/world-europe-24583286 (Erişim Tarihi: 25.05.2015) 47
19
Akdeniz Üzerinden Avrupa’ya Yapılan Yasadışı Göç Miktarı50 2.2.2.2.
Deniz Haydutluğu
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku haydutluğunun tanımı yapılmaktadır.
Sözleşmesinde madde 101’de deniz
“BMDHS Madde 101: Aşağıda sayılan fiillerden herhangi biri deniz haydutluğunu teşkil eder; a) Bir özel geminin veya bir özel uçağın mürettebatı veya yolcuları tarafından: i) Açık denizde, bir gemiye veya uçağa veya bunlardaki kişi veya mallara karsı; ii) Hiç bir devletin yetkisine tabi olmayan bir yerde, bir gemiye veya uçağa, kişilere veya mallara karsı, kişisel amaçlarla islenen her türlü yasa dışı şiddet veya alıkoyma veya yağma fiili; b) Gemiye veya uçağa deniz haydudu gemi veya uçak niteliğini veren olaylara ait bilgisi olmak kaydıyla bir geminin veya bir uçağın kullanılmasına isteyerek katılma fiili; c) a) ve b) fıkralarında tanımlanan fiillerin islenmesini teşvik eden veya bunları kolaylaştırmak üzere islenen her fiil.”51 Deniz haydutluğu belirli bir devletin, otoritenin altında bulunmadan bireylerin veya belirli toplulukların çıkar amaçlı yapmakta oldukları düzensiz deniz yağmalarıdır. Deniz Haydutluğu ile karıştırılmakta olan korsanlık ise denizde belirli bir otoritenin
https://factcheckeu.org/num bers/show/293/key-routes-for-irregular-migration-into-the-eu (Erişim Tarihi: 25.05.2015) 51 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, Md. 101 50
20
altında düzenli olarak yapılmakta olan şiddet eylemleridir. Günümüzde korsanlık ortadan kalkmış ancak deniz haydutluğu faaliyetleri güç kazanmıştır. “Güvenlik uzmanlarına göre; deniz haydutları genellikle ticari açıdan stratejik suyollarında saldırı yapmakta olup, saldırıların çoğu Somali ve Güneydoğu Asya’ da meydana gelmektedir. Diğer yüksek riskli bölgeler; Nijerya açıkları başta olmak üzere Batı Afrika, Tanzanya, Peru, Bangladeş, Malezya, Malakka ve Singapur Boğazları, Crystal, Radisson Seven Seas and Silverseas da dahil Güney Çin Denizi’dir.”52 Dünyada deniz haydutluğu açısından yüksek riskli bölgeler aşağıda gösterilmiştir. IMO’nun yıllık olarak yayınlamış olduğu “Reports On Acts Of Piracy And Armed Robbery Against Ships” raporu incelendiğinde Akdeniz’de 2002 yılında 3, 2003 yılında 1, 2006 yılında 1, 2008 yılında 2, 2010 yılında 1, 2011 yılında 2, 2012 yılında 6 kez deniz haydutluğu faaliyeti rapor edildiği görülmektedir.53 Rakamlardan anlaşıldığı üzere Akdeniz’de deniz haydutluğu faaliyetinin gerçekleşme oranı düşüktür. Akdeniz’de deniz haydutluğu az gerçekleşiyor olsa bile diğer bölgelerde gerçekleşen haydutluk faaliyetleri dolaylı olarak bölgeyi etkilemektedir. Kızıl Deniz, Süveyş Kanalı vasıtasıyla direk Akdeniz’e bağlanmaktadır. Kızıl Deniz’in çıkışında ise haydutluk faaliyetlerinin yüksek oranda gerçekleştiği Aden Körfezi bulunmaktadır. Bu durum doğaldır ki Akdeniz deniz ticaretini de etkilemektedir. Örneğin Aden Körfezinde gerçekleşen deniz haydutluğu faaliyetleri sonrasında ticari rotalar üzerinde değişiklikler gerçekleşmiştir. Hem ticari rotalar hem de gemi sahipleri üzerindeki etkisinden dolayı bayrak devletleri bu bölgeye silahlı güçler göndermek zorunda kalmaktadır. 2.2.2.3.
Terörizm
Terörizm Latincede “bilinmeyen ve öngörülemeyen bir tehlike karşısında duyulan aşırı korku ve endişe, dehşet” anlamına gelen “terror” kelimesinden türemiştir. Terör herhangi bir amaca ulaşmak için, sivillerin veya güvenlik görevlilerinin, propagandaya yönelik, ses getirici eylemlerle öldürülmesi veya ses getirici eylemlerle şiddet eylemlerine başvurulmasıdır. Teröristin temel amacı insan öldürmek değil anarşi çıkararak propaganda yapmaktır.54 Terörizm deniz güvenliğini tehdit eden etkenlerin başında gelmektedir. ISPS Kod, özellikle deniz terörünün önlenmesine yönelik olarak ortaya konmuştur. Deniz terörü denizlerde, limanlarda ve gemilerde gerçekleşen terör faaliyetleridir. Terörizmden mahiyet itibariyle çok farkı olmamasına karşın, limanların, gemilerin, teknelerin ve denizlerin karaya göre farklı olan yapısından dolayı deniz terörü hususiyet arz etmektedir.55 Akdeniz için şu anda dolaylı tehdit konumunda olan deniz haydutluğundan çok teröristlerin denizler üzerinden yürütebilecekleri faaliyetler ciddi tehlikelere yol açabilecektir. Özellikle Arap Baharı sonrasında Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da oluşan otorite boşluğu terör faaliyetleri için müsait bir ortam oluşturmaktadır. Bu bölgeden yasa dışı göç vb. yöntemlerle teröristlerin diğer ülkelere geçme ihtimalleri de bulunmaktadır. Bu zamana kadar böyle bir olay rapor edilmemiş olsa bile bu durum gelecekte böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceğinin garantisi değildir. 2008 yılında “Deniz Haydutluğu ile Mücadele Tanıtım Kitapçığı”, T.C Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı IMO Yıllık Raporları, “Reports On Acts Of Piracy And Armed Robbery Against Ships” 54 Abdullah, a.g.e, s.17 55 Abdullah, a.g.e, s.16 52 53
21
gerçekleşen Bombay saldırıları deniz terörünün ne kadar büyük zarar verebileceğini ortaya koymuştur. Bombay saldırılarında bir grup terörist deniz yoluyla Pakistan üzerinden Hindistan’a geçerek burada dehşet verici saldırılarda bulunmuştur.56 2001 yılında Akdeniz’de NATO kaynaklı anti terör operasyonları başladığından beri terörle bağlantılı tek bir tutuklama dahi yapılmamıştır. Bu tablo iyiye işaret etmektedir. Anti terör operasyonunun adı Etkin Çaba Harekatı’nın (AEO) temel amacı Akdeniz’in terörist faaliyetler için kullanılmasını önlemek, bu amaçla yürütülecek faaliyetleri kesintiye uğratmak ve bu denizi korumaktır. NATO’nun ilk ve tek 5. Madde operasyonu olan ve 2001 yılında başlatılan AEO’nun karşılaştığı zorluklarından biri de terörist faaliyetler ile denizlerde cereyan eden çok çeşitli girişimleri birbirinden ayırt edebilmek olmuştur.57 NATO’nun Akdeniz’de güvenliği sağlamaya yönelik, temelde terörizmi engelleme yolundaki girişimleri sadece terörü engellemekle kalmayıp aynı zamanda silah kaçakçılığı ve daha pek çok illegal girişimi de engellemektedir. 2.2.2.4.
Uyuşturucu Kaçakçılığı
Akdeniz Deniz Güvenliğini ilgilendiren başlıca hususlardan birisi de uyuşturuc u kaçakçılığıdır. Denizler doğal koşulları gereği incelemenin ve araştırmanın zor yapıldığı alanlar oldukları için uyuşturucu sevkiyatının bu yoldan yapılmasının daha kolay olduğu düşünülmektedir. Ancak uyuşturucu kaçakçılığı çok çeşitli yollardan yapılabilmektedir. Uyuşturucu tacirleri hangi yol uygun ise onu tercih etmektedirler ve yakalanmamak için belirli aralıklarla kullandıkları rotaları değiştirmektedirler. Türkiye’nin yakın çevresinde deniz üzerinden uyuşturucu kaçakçılığı oranı düşüktür. Akdeniz üzerinde daha çok Kıbrıs’ın Güneyi kullanılmaktadır. Sahil Güvenlik Komutanlığının verileri incelendiğinde Türkiye’nin çevresindeki denizlerin çok kullanılmadığı görülmektedir. “2002–2007 yılları arasında Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı unsurlar tarafından yapılan arama/kontroller neticesinde, 2002 yılında “430 gr. kokain ve 197 kök hint keneviri” ile 2 şüpheli Türk şahıs, 2005 yılında “46 kg esrar ve 23 kg eroin” ile 1 Gana uyruklu yabancı şahıs, 2007 yılında, “50 gr kokain, 18 kg eroin, 500 gr esrar ve 11 adet extasy hap ile 7’si T.C. 1’i Rusya Federasyonu uyruklu olmak üzere toplam 8 şahıs yakalanmıştır. 2009 yılında ise 22839 gr haşhaş yakalanmıştır. TBMM Raporu’nda deniz yoluyla uyuşturucu kaçakçılığı ile ilgili olarak Türkiye karasularından geçen uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı güzergâhının bulunmadığı belirtilerek, uluslararası güzergâhlardan olan Doğu Akdeniz güzergâhının Afganistan’dan başlayıp Pakistan üzerinden Umman Denizi ve Süveyş kanalını geçerek deniz yoluyla Batı Avrupa ülkelerine uzandığı kaydedilirken Balkan rotasında da deniz yolundan ziyade kara yolunun tercih edildiği ifade edilmiştir.”58 Uyuşturucu kaçakçılığında Doğu Akdeniz’de kullanılan rotaya Doğu Akdeniz Rotası denmektedir. Doğu Akdeniz Rotası Pakistan’dan başlayarak, Hint Okyanusu, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı’na, oradan da Güney Kıbrıs’ın güneyinden geçerek Avrupa’ya uzanan güzergâhı ifade etmektedir.59 https://terortakvimi.wordpress.com/2008/11/26/2008bombay-saldirilari/ (Erişim Tarihi: 5.05.2015) http://www.nato.int/docu/review/2010/Maritime_Security/Safe_Mediterranean/TR/index.htm (Erişim Tarihi: 5.05.2015) 58 Abdullah, a.g.e, s.31 59 Solgun Sertaç, “Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı ve Alternatif Çözüm Önerileri”, TC Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Mart 2002 56 57
22
Batı Akdeniz bölgesinde uyuşturucu kaçakçılığı Güney Amerika’dan Akdeniz’e giriş yapılan rota ve Afrika Rotası adı verilen uyuşturucunun Güney Amerika’dan Batı Afrika’ya, oradan da İspanya ve Portekiz’e geçtiği rota üzerinden yapılmaktadır.60
2011-2014 Yılları Sahil Güvenlik Komutanlığı Kaçakçılık Verileri 61
60
Cocaine A European Union perspective in the global context, EMCDDA and Europol, 2010, https://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=2&cad=rja&uact=8&ved=0CCkQFjAB&url =https%3A%2F%2Fwww.europol.europa.eu%2Fsites%2Fdefault%2Ffiles%2Fpublications%2Femcdda-europolcocaine.pdf&ei=H3BjVdqXHcfnywOPxoO4DQ&usg=AFQjCNGJrgL7NmUaoA77xPWwKMWtngnmiw&bvm=bv.93 990622,d.bGQ (Erişim Tarihi: 25.05.2015) 61 http://www.sgk.tsk.tr/baskanliklar/harekat/faaliyet_istatistikleri/faaliyet_istatistikleri.asp (Erişim Tarihi: 25.05.2015)
23
3.BÖLÜM NATO’NUN DENİZ GÜVENLİĞİNE YÖNELİK POLİTİKA VE UYGULAMALARI 3.1.
NATO ve Komuta Yapısı
Nato 4 Nisan 1949’da 12 ülkenin katılımıyla kurulmuştur. Kurulduğu dönemin başlangıcında daha çok Sovyetler Birliği’ne karşılık bir güç olan Nato, 1990’larda Sovyetlerin yıkılmasıyla şekil değiştirmiştir. NATO güncel uluslararası duruma göre şekil alabilen aktif bir ittifaktır. NATO’da yapılan değişimler bir bütün olarak gerçekleştirilmektedirler. Komuta ve kuvvet yapısı, bulundurulan komutanlıklar, kuruluşlar yapılan değişimler kapsamında dönüştürülmektedirler. NATO’nun dönüşümünde başlıca iki önemli zaman vardır. Bunlardan ilki 1999 yılında NATO’yu soğuk savaş dönemi yapısından kurtarmak için yapılan Washington Zirvesi, ikincisi ise 11 Eylül sonrası tehdit kavramının yeniden şekillenmesiyle yapılan Prag Zirvesidir. Prag Zirvesinde müttefik ülkelerin liderleri ittifakı dönüştürme konusunda taahhütte bulunmuşlar ve devamında bir yıl sonra Yeni Komuta Yapısı’na geçiş yapılmıştır.62 1999 Washington Zirvesinde 65 olan karargah sayısı 20’ye düşürülmüştür . 2002’de ise 9 ana NATO karargahı kapatılmıştır. Yapılan bu değişikliklerle NATO karargah sayıları %45 azaltılmıştır. NATO yetenek ve birikimlerini arttırırken hantal personelinden de kurtulmaya çalışmıştır. Bunun için general ve amiral kadro sayısını 145’ten 95’e düşürmüştür(%35 oranında bir azalma).63 “Yeni komuta yapısı stratejik, operatif ve taktik seviyede olmak üzere 3 ana grupta düzenlenmektedir. Stratejik Seviyede Avrupa Müttefik Komutanlığı (SHAPE); yine Avrupa Müttefik Komutanı (SACEUR) komutasında olmak üzere Müttefik Harekat Komutanlığı (ACO) adında operasyonel sorumluluğu olan yeni bir komutanlığa dönüştürülmüştür. ‘Müttefik Harekat Komutanlığı’, Belçika Mons’taki SHAPE Karargahıvasıtasıyla icra edilecek tüm ittifak operasyonlarından sorumludur. SHAPE Karargahı altındaki diğer karargahların sayıları azaltılmıştır.”64
62
http://www.nato.int/docu/review/2003/NATO-Strategic-Partners/Radically-new-Command-StructureNATO/EN/index.htm (Erişim Tarihi: 17.05.2015) 63 Defence Transformation, NATO Public Diplomacy Division, 2008, s. 1-2’den aktaran http://www.bilgesam.org/incele/1216/-nato’nun-degisen-komuta-yapisi/#.VVtExkIQTym (Erişim Tarihi: 25.05.2015) 64 Sait Yılmaz, “NATO’nun Dönüşümü ve Türkiye”, https://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc =s&source=web&cd=1&cad=rja&uact=8&ved= 0CCEQFjAA&url=http%3A%2F%2Fwww.beykent.edu.tr %2FWebProjects%2FUploads%2Fyilmaz-mayis.pdf&ei=6nBjVcPqBKfjywO P54KgBg&usg =AFQjCNFj5_CnfIsxxeQ7iK4ObwA2TFSwog&bvm=bv.93990622,d.bGQ(ET: 25 Mayıs 2015)
24
NATO Komuta Yapısı65
3.1.1. MARCOM(Allied Maritime Command) Nato’nun deniz komutanlığı MARCOM’dur. MARCOM İngiltere’nin Northwood kentinde bulunmaktadır. Nato genelinde denizle alakalı olan etkinlikler MARCOM tarafından yönetilmektedir. MARCOM; Etkin Çaba Harekatı, Okyanus Kalkanı ve daha birçok Nato tatbikatını yönlendirmektedir. Bu komutanlığın altında aynı zamanda dört adet daimi görev grubu bulunmaktadır. Bunlar NATO Daimi Deniz Görev Grubu 1-2 ve NATO Daimi Mayın Karşı Tedbirler Görev Grubu 1-2’dir. Türkiye iki daimi görev grubu NATO Daimi Deniz Görev Grubu-2 ve NATO Daimi Mayın Karşı Tedbirler Görev Grubu-2’de bulunmaktadır.
3.1.2. NATO Daimi Deniz Görev Grubu-2(SNMG-2) “SNMG-2’nin temelleri ilk kez 1972 yılında kurulan “NATO Akdeniz Çağrı kuvveti” (Naval on-call Force Mediterranean-NAVOCFORMED)’nin oluşturulmas ıyla atılmıştır. NATO Akdeniz Çağrı Kuvveti kuruluşundan itibaren 1992 yılına kadar geçen süre içinde yılda iki kez periyodik şekilde aktive edilmiştir. 1992 yılından itibaren “NATO Akdeniz Daimi Deniz Kuvveti (STANAVFORMED)” adını alan kuvvet sırasıyla 01 Ocak 2005 tarihinden itibaren NATO Mukabele Kuvveti Deniz Unsur Komutanlığı’nın bir suüstü görev grubu olarak “Standing NRF Maritime Group-2 (SNMG-2)”, 2007 yılında n itibaren ise “Standing NATO Maritime Group-2 (SNMG-2)” adıyla faaliyetlerini sürdürmektedir. Soğuk savaş sonrasında meydana gelen gelişmeler kapsamında kriz veya gerginlik zamanlarında ani reaksiyon için hazır olmak maksadıyla daimi hale getirilen Görev Grubu, bu haliyle gerektiğinde teşkil edilecek daha kapsamlı deniz görev
gruplarının çekirdeğini oluşturmakta ve NATO deniz varlığının sürekliliği ile İttifakın dayanışma ve bütünlüğünün daimi olarak sabit ve görünür olmasını sağlamaktadır.”66
3.1.3 NATO Daimi Mayın Karşı Tedbirler Görev Grubu-2(SNMCMG2) “NATO Daimi MKT Görev Grubu-2 (Standing NATO MCM Group-2/SNMCMG2), NATO'nun 50'nci kuruluş yılında, 26 Mayıs 2001 tarihinde La Spezia/ İtalya'da aktive edilmiştir. SNMCMG-2, 01 Ocak 2005 tarihinden itibaren NATO Mukabele Kuvveti Deniz Unsur Komutanlığı'nın Mayın Harbi Görev Grubu “Standing NATO MCM Group-2 (SNMCMG-2)” adıyla harekât-eğitim faaliyetlerine devam etmektedir. SNMCMG-2'nin ilk komutanlığı İtalya tarafından, karargahın ilk Kurmay Başkanlığı ise Türkiye tarafından deruhte edilmiştir.”67
3.2 NATO’nun Deniz Güvenliği Yaklaşımı ve Akdeniz Uygulamaları 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra güvenlik yaklaşımlarındaki değişime paralel olarak deniz güvenliği yaklaşımlarında da farklılaşmalar yaşanmıştır. Özellikle soğuk savaşın da bitişiyle beraber güvenlik konularında devletlerarası sorunların yanı sıra devlet dışı aktör ve konuların da daha fazla yer almaya başladığını görmekteyiz. Tehdidin, kaynağı ve hedefinin belirsizliği geleneksel güvenlik anlayışında değişmelere sebep olsa da NATO’nun yaklaşımlarında da gördüğümüz gibi konvansiyonel tehditler varlığını korumaktadır. NATO’nun deniz güvenliği yaklaşımını, resmi dokümanlarına ve faaliyetlerine bakıldığında görebiliriz. İttifakın deniz güvenliğine ilişkin yayınladığı ilk resmi belge İttifakın Deniz Stratejisi(AMS)68 olmakla birlikte NATO’nun 1991’den sonra yayınlad ığ ı stratejik konseptlerinde söz konusu değişim başlamıştır. 2011’de yayımlanan AMS’ye ek olarak 2014 yılında toplanan Galler Zirvesinde de deniz güvenliğine ilişkin bakış açısının uygulamaları görüşülmüştür. AMS, 2011’de yayımlanmasına rağmen ittifakın 2003’ten beri sürdürdüğü Etkin Çaba Harekâtı hem NATO’nun yeni güvenlik yaklaşımına bir örnek oluşturması hem de Kuzey Atlantik Antlaşması 5. Maddesinin denizdeki tek örneği olması itibariyle önem taşımaktadır. AMS‘nin önemi ise oluşan yeni güvenlik ortamında güvenliğin sağlanabilmesi için alınması gereken önlemlerin sistemleştirilmesini sağlamak olmuştur.
3.2.1 İttifakın Deniz Stratejisi İttifakın Deniz Stratejisi 18 Mart 2011’de NATO’nun yeni stratejik konseptiyle uyumlu olacak bir şekilde deniz stratejisinin oluşturulması maksadıyla hazırlanmış tır. Belgede, deniz güvenlik ortamının tanımlanması, ittifakın güvenliğine yapılacak denizci katkılar, ittifakın dönüşümü konularına değinilmiştir.69 Bunların yanında stratejik konseptte belirtilen ve etkili bir kriz yönetimi için sivil, politik ve askeri alanların işbirliği olarak tanımlanabilecek kapsamlı yaklaşıma da denizci katkılardan bahsedilmiştir. 70
Caydırıcılık ve toplu savunma, kriz yönetimi, işbirliğine dayanan güvenlik ve deniz güvenliği konuları, ittifakın güvenliğine denizde ve denizden yapılacak katkılar olup dört temel görev olarak tanımlanmıştır. Caydırıcılık ve toplu savunma, kriz yönetimi ve işbirliğine dayalı güvenlik aynı zamanda 2010 stratejik konseptinde de tanımlanmış görevlerdir. AMS bunlara ek olarak deniz güvenliğini de eklemiş ve bu görevlerin tamamına ilişkin denizci bir bakış açısı getirmiştir. AMS’yi stratejik konseptin hiyerarşik olarak bir alt dokümanı olarak görebiliriz. Bu kapsamda stratejik konseptte belirtilen görevlerin yalnızca tanımları yapılırken AMS bu görevlerin uygulamalarına ilişkin esasları da belirtmektedir. Stratejik konsept ve AMS, beraberce ittifakın denizden ve denizde güvenliğini sağlayacak görevleri ve bu görevlerin yerine getirilmesi için gereken yetenekleri ortaya koyarak ittifakın yeniden oluşumunda esas alınacak noktaları belirlemektedir. Bu görevler ve bu görevler için gereken yeteneklerin kazanılması ile ittifak güncel güvenlik ortamına uyum sağlayabilecektir. 3.2.1.1 Dört Temel Görev 3.2.1.1.1 Caydırıcılık ve Toplu Savunma Bu görev Washington Antlaşmasının 5. Maddesine dayanmaktadır ve ittifakın üyelerinin birbirlerine karşı olan koruma ve caydırıcılık sorumluluklar ını 71 belirtmektedir. Caydırıcılık ve toplu savunma kapsamında ittifakın sahip olacağı yetenekler şu şekilde belirtilmiştir: i-nükleer caydırıcılık, ii-denizde üstünlüğe dayalı ve muhasım güce karşı hızlı ve sonuç alıcı konvansiyonel yeteneklere sahip olmak, iiideniz ulaştırma yollarının kontrolü, etkili mayın karşı tedbirleri kapasitesi ve güç aktarımı yolu ile seferi kuvvetlerin konuşlandırılması ve idamesinin sağlanması ivNATO kuvvetlerinin hareket serbestiyesinin sağlanması v-denizde üslenmiş bir balistik füze savunma sisteminin kurulması.72 Bu görevin doğası gereği yetenekler konvansiyonel olarak kalmasına rağmen bu yeteneklerin kullanılmasına ilişkin kuvvet planlamaları yenilikçi yollarla esnek bir yapıya ulaştırılmıştır. 3.2.1.1.2 Kriz Yönetimi Caydırıcılık ve toplu savunmayı ittifakın dışarıya dönük olarak icra ettiği kendisini savunma görevleri olarak görürsek, kriz yönetimi de NATO’nun güvenliğini tehdit edebilecek gerginlik, kriz ve çatışma ortamlarını öncesi, anı ve sonrasında yönetebilmek ile ilgilidir. Dolayısıyla kriz yönetimindeki harekât türleri çok geniş bir yelpazede gerçekleşebilmektedir. Kriz yönetimine ilişkin harekât genelde karada gerçekleşse de deniz unsurlarının sahip olduğu seyyaliyet, aktarım kapasitesi, çok yönlülük gibi özellikler ile bu harekâta kritik katkılarda bulunulabilmektedir. Seyyaliyet genelde çatışma
öncesinde kriz ortamında bulunularak duruma hızlı müdahale imkânı sunmaktadır. 73 Aktarım kapasitesi kriz ortamına yapılacak müdahalelerde unsurların intikali ve gerçekleşecek uzun süreli bir harekâtta bu unsurların devamlılığı açısından deniz kuvvetini vazgeçilmez kılmaktadır.74 Çok yönlülük ile deniz unsurları geniş bir yelpazede harekât neviine iştirak edebilme yeteneğine sahiptir. Normal şartlarda en ağır harp koşulları için hazırlanan harp gemileri bünyesinde bir değişiklik ihtiyacı gerektirmeden kolluk görevlerini yapabilecek hale gelmektedir.75 AMS’de belirtilen kriz yönetimine ilişkin harekât türleri, deniz görev gruplarının barındırdığı deniz unsurlarının çeşitliliği ile uyumluluk ve esnek müdahale imkânlarını göstermektedir. Dolayısıyla kriz ortamında kara unsurlarının hava savunmasını yapabilmek, lojistik desteğini sağlamak, gerektiğinde denizde üslenme seçeneğini sunmak, muharip olmayanların tahliyesini sağlamak vb. gibi birçok seçenek karar alıcılara sunulabilmektedir. 3.2.1.1.3 İşbirliğine Dayanan Güvenlik: Ortaklık, Diyalog ve İşbirliği Yoluyla Dışarıya Erişim Ortaklık, diyalog ve işbirliği vasıtası ile İttifak’ın güvenliğini tehdit edebilecek anlaşmazlıkları çözüme ulaştırma, bölgesel istikrar ortamının sağlanması gibi hedeflere ulaşmak istenmektedir. Tüm bu vasıtalar ittifakın yumuşak gücünün önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bununla birlikte NATO’yu soğuk savaşın iki kutbundan birisi, soğuk savaş sonrasının tek kutuplu dünyasının hegemon gücü olarak gördüğümüzde, Gramşiyan bir bakış açısı ile hegemon olmanın iki gereksiniminden birisi olan rıza faktörünün elde edilmesi büyük oranda bu vasıtalarla elde edilecektir. Bu vasıtalar çatışmaları daha başlamadan önce çözüme kavuşturacak önlemlerin alınmasını kolaylaştıracağı gibi güvenlik çalışmalarının hayati gereksinimlerinden olan istihbarat, bilgi paylaşımı gibi etmenlerin elde edilmesini sağlarlar. 3.2.1.1.4 Deniz Güvenliği Küreselleşme olgusunun ve günümüzdeki ticari hayatın temelinde yer alan metanın serbest akışı olgusu şüphesiz denizler yoluyla sağlanmaktadır. Deniz yoluyla yapılan ticaretin kırılganlığı76 ve deniz ticaretinin vazgeçilmez oluşu dünya donanmalarını denizde asayişi sağlamak olarak da niteleyebileceğimiz deniz güvenliği faaliyetlerini yapmak durumunda bırakmaktadır. Bu görev NATO Deniz Kuvvetinin deniz güvenliği ve emniyetine yapacağı katkıları kapsamaktadır. Bu kapsamda yürütülecek faaliyetlerin uluslararası ve ülkelerin ulusal hukukuna uygun olacağı vurgulanmaktadır. Bunun yanında bu alanın işbirliği ve ortaklık konularında uygunluğu da ön plana çıkarılmaktadır. NATO’nun bu kapsamdaki faaliyetlerine bakıldığında daha çok açık deniz donanmalarının 73
UK Ministry of Defence, British Maritime Doctrine, s. 2-2, https://www.gov.uk/government/uploads/ system/uploads/attachment_data/file/33699/20110816JDP0_10_BMD.pdf (Erişim Tarihi:27.12.2014) 74 UK Ministry of Defence, British Maritime Doctrine, s. 2-2, https://www.gov.uk/government/uploads/ system/uploads/attachment_data/file/33699/20110816JDP0_10_BMD.pdf (Erişim Tarihi:27.12.2014) 75 UK Ministry of Defence, British Maritime Doctrine, s. 2- 3-5, https://www.gov.uk/government/uploads/ system/uploads/attachment_data/file/33699/20110816JDP0_10_BMD.pdf (Erişim Tarihi:27.12.2014) 76 Geoffrey Till, Seapower, Routledge, Üçüncü Baskı, 2009
28
kullanıldığı ve savunma yeteneklerinin yan kullanımı olarak niteleyebileceğimiz unsurlarla sınırlı kaldığını görmekteyiz. AMS’de deniz güvenliği ile ilgili örgüte biçilen roller de bu minvalde gerçekleşmektedir. Bu amaçla keşif ve karakol, denizde denetim harekâtları ve enerji güvenliğine katkı yapma görevleri icra edilmektedir. 77 Deniz güvenliğinde icra edilen faaliyetler üç alanda incelenmektedir. Bunlar durumsal farkındalık, harekâtlar ve işbirliği inşasıdır. Durumsal farkındalık ile alakalı icra edilen faaliyetler deniz resminin derlenmesi, keşif ve karakol kapsamında gerçekleşmektedir. Akdeniz’de NATO’nun icra ettiği harekât etkin çaba harekâtıdır. Bunun yanında SNMG2 de Akdeniz’de yürüttüğ ü faaliyetler kapsamında deniz güvenliğine katkı sağlamaktadır. İşbirliği inşası NATO’nun deniz güvenliğine katkı yaptığı en önemli alanlardan birisidir. AB ve BM ile yapılan ortak faaliyetler NATO’nun askeri olan düşünce ve eylem yapısına sivil olarak yapılacak katkıları kapsamaktadır.
3.2.2 Galler Zirvesi Galler zirvesi Rusya-Ukrayna krizi ile Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki gelişmelerin yeni soğuk savaş iddiası yaratan etkisi altında gerçekleşmiştir. Zirve sonuç bildirisinde dünya gündemine, ittifakın geleceğine ve transformasyonuna ilişkin konular yayınlanmıştır.78 Zirvede ittifakın toplu savunma ve kriz yönetimi kabiliyetlerini güçlendirecek şekilde ‘Hazırlık Eylem Planı’ oluşturulmuştur.79 Bu kapsamda NATO mukabele kuvvetinin güçlendirilmesi ve çok yüksek hazırlık düzeyinde müşterek görev kuvvetinin oluşturulması kararlaştırılmış,80 bunun yanında savunma harcamalarındaki düşüşün durdurularak yeniden yükseltilmesi öngörülmüştür.81 Galler zirvesinde alınan kararlar sonucunda daimi deniz görev gruplarının Akdeniz’e odaklanmasına öncelik verilmiştir. Bu durum NATO’nun Akdeniz’e vereceği göreceli önemindeki artışı göstermektedir.
3.2.3 ETKİN ÇABA HAREKÂTI (OPERATION ACTIVE ENDAVOUR) 11 Eylül saldırılarının ardından şekillenen ve NATO’nun 5.maddesi kapsamında gerçekleştirilen ilk harekâttır. Etkin Çaba Harekâtı(OAE) 6 Ekim 2001’de gemilerin konuşlandırılmasıyla başlamış ve 26 Ekim 2001 de resmi olarak ismini almıştır. Bush Doktrininin ilan edilmesi ve terörizme karşı ABD’nin savaş açmasıyla ortaya çıkan önleyici meşru müdafaa doktrini de dikkate alındığında, Etkin Çaba Harekâtı(OAE) terörist saldırılara karşı ivedi müdahale yapılması açısından çok önemlidir. Çünkü Akdeniz Ortadoğu ve Afrika ve Avrupa arasında bulundurmakta ve coğrafi konumu dolayısıyla terörist grupların geçiş ve eylemlerine müsait bulunmaktadır. Ayrıca NATO, Alliance Maritime Strategy, md. 15, http://www.nato.int/cps/en/natohq/offi cial_texts_75615.htm, (Erişim tarihi:12.02.2015) 78 Dr. Emine Akçadağ, NATO’nun 2014 Galler Zirvesi Üzerine, s. 1, http://www.bilgesam.org/incele/1774/nato% E2%80%99nun2014gallerzirvesiuzerine/#.VVnrD6jtmko, (Erişim Tarihi: 18.05.2015) 79 NATO, Wales Summit Declaration, md. 5, http://www.nato.int/cps/en/natohq/official_texts_112964.htm (Erişim Tarihi:16.04.2015) 80 NATO, Wales Summit Declaration, md. 8, http://www.nato.int/cps/en/natohq/official_texts_112964.htm (Erişim Tarihi:16.04.2015) 81 NATO, Wales Summit Declaration, md. 14, http://www.nato.int/cps/en/natohq/official_texts_112964.htm (Erişim Tarihi:16.04.2015) 77
29
Akdeniz’in güvenliği NATO’nun ikmali açısından da çok önemlidir. Çünkü NATO’nun ihtiyaçlarının ikmali için Akdeniz deniz ticaret yolunun korunması, Akdeniz’de kalıcı bir Deniz Kuvveti’nin varlığıyla mümkündür.82 İlk başlarda Doğu Akdeniz’i kapsayan harekât Mart 2004’te tüm Akdeniz bölgesinde icra edilmeye başlanmıştır. Etkin Çaba Harekâtının(OAE) temel amacı Akdeniz’deki terörist faaliyetlerini engellemek, dünyanın en yoğun deniz ticaret rotalarından biri olan Akdeniz’in güvenliğini sağlamaktır. Etkin Çaba Harekâtı(OAE) su üstü savaş gemileri, denizaltılar ve deniz gözetleme uçaklarından oluşan bir kuvvet tarafından icra edilmektedir. SNMG-1 ve SNMG-2 tarafından desteklenen Etkin Çaba Harekâtı(OAE) birçok farklı alandan bilgi almakta, bu bilgiler derlenmekte, süzülmekte ve bir Tanımlanmış Deniz Resmi(TDR) oluşturulmaktadır. Ancak Tanımlanmış Deniz Resmi’nin oluşturulmasında karşılaşılan birçok zorluk bulunmaktadır. Menzil kısıtlamaları, değişen hava şartları ve deniz bölgesinin kendisine has zorlukları ve Akdeniz’in büyük olması Tanımlanmış Deniz Resmi’nin oluşturulmasında karşılan zorluklardır. Ancak diğer yandan Akdeniz’in kapalı bir deniz olması ve çıkış noktalarının azlığı zorlukların yanında bazı kolaylıklar da getirmektedir. Etkin Çaba Harekâtı(OAE) MARCOM tarafından yönetilmektedir. Karargâhta Tanımlanmış Deniz Resminin oluşturulmasında Otomatik Tanımlama Sistemi(OTS) , AWACS (Havadan Erken İhbar ve Kontrol Sistemi), 15 farklı ülkede bulunan 8000 sensörlerden gelen eşzamanlı veriler, Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler tarafından paylaşılan bilgiler kullanılmaktadır. Gelen bilgiler değerlendirilmekte ve tehlikeli veya yasadışı olan faaliyetler tespit edilmekte ve gerekirse çeşitli şekillerde müdahale edilmektedir. İlk aşamada alınan bilgiler veri tabanındaki bilgiler ile karşılaştırılır ve doğruluğu test edilir. Gemilerin adı, kargosu, bayrağı, hangi limana gideceği gibi bilgilerde herhangi bir yanlışlık görüldüğü takdirde ulusal yetkililerle irtibata geçilir. Şüphe uyandıran gemilere tehdit oluşturma durumuna göre müdahale şekli belirlenir. Bayrak devletinin ve gemi kaptanının rızası ile boarding yapılabilir veya geminin gideceği bir sonraki liman yönetimine, gireceği karasularının ait olduğu devlete bilgi verilebilir. Bazı durumlarda gerçek bir tehdit oluşturmasa bile şüpheli davranışlar ulusal devletlere bildirilmektedir. Bu da Akdeniz işbirliğine dayalı bir ortam oluşmasına katkı sağlamaktadır. 2010 yılında kabul edilen Operasyonel Plan ile NATO, platform temelli operasyon şeklinden ağ destekli operasyon şekline geçmiştir. Bu değişimle konuşlandırılmış kuvvetler yerine müdahaleye hazır birimler ve akın harekâtlarının birleşimiyle oluşan kuvvetler kullanılmaya başlamıştır. Bu değişim 2006’da yapılan Riga Zirvesinde alınan NATO kuvvet yapısını küçültme ve daha hızlı hareket edebilen kuvvetler oluşturma kararının bir uygulaması olarak görülebilir.83 Soğuk Savaş esnasında Akdeniz’de ittifakı koruma görevi 6.Filo tarafından karşılanmaktaydı. Ancak Soğuk Savaş sonrasında konvansiyonel tehditlerin 82 83
Riffi, Abdelali, The Mediterranean In NATO’s Strategy, s 11. http://www.nato.int/docu/review/2006/issue4/turkish/art1.html erişim tarihi, 19.05.2015
30
azalmasıyla beraber asimetrik tehditler ön plana çıkmaya başlamıştır. Asimetrik tehditler, konvansiyonel tehditlere göre çok daha belirsiz, tespit edilmesi zor ve küçük birimlerle büyük etkide bulunabilecek tehditlerdir. Ayrıca Akdeniz’de çalışmanın ilk bölümünde de incelendiği gibi konvansiyonel bir çatışma riski düşüktür. Dolayısıyla Akdeniz’deki en büyük tehditler asimetrik tehditlerdir. Bu asimetrik tehditlerden en büyüğü ise terörizmdir. 11 Eylül saldırıları sonrasında Etkin Çaba Harekâtı(OAE) NATO Stratejik Konseptinde bulunan Kolektif Savunma kapsamında başlamıştır. Etkin Çaba Harekâtı(OAE) ile beraber ittifakın terörizme karşı pozisyonu ve rolü yeniden tanımlanmıştır. Daha sonraki dönemde dikkat edildiğinde Etkin Çaba Harekâtı(OAE) ile başlayan ve 2011’e kadar giden süreçte Akdeniz, Afrika, Aden körfezi, Orta Doğu ve Libya operasyonunu icra eden NATO Soğuk Savaş sonrası değişimler de dikkate alındığında bir uluslararası mücadele gücüne dönüşmüştür.84 Hatta Akdeniz Diyaloğu ile NATO ve Akdeniz ülkeleri arasında ilişkiler geliştirilmeye başlanmıştır.2004 yılında düzenlenen İstanbul Zirvesi sonrasında Etkin Çaba Harekâtı(OAE)’nın geliştirilmesi için NATO, Soğuk Savaşta bir numaralı tehdit olarak gördüğü Rusya’nın operasyona destek vermesini istemiştir. Dolayısıyla Etkin Çaba Harekâtı(OAE) hem Akdeniz’de güvenliği sağlama açısından hem de NATO’nun uluslararası toplumdan tarafından desteklenmesi ve Akdeniz güvenliği için Birleşmiş Milletler ’den sonra herkes tarafından kabul gören bir kurum olmasına katkı sağlamaktadır. Akdeniz coğrafyası dikkate alındığında Etkin Çaba Harekâtı(OAE) sadece Akdeniz güvenliğine değil aynı zamanda Akdeniz’le bağlantılı bulunan Süveyş Kanalı ve Kızıl Denizin güvenliğini de olumlu yönde etkilemektedir. NATO Etkin Çaba Harekâtıyla(OAE) Akdeniz’de terörizmle mücadele ederken Kızıl Denizde de deniz haydutluğuna karşı faaliyetler gerçekleştirmektedir. Dolayısıyla Kızıl Deniz ve Akdeniz’in güvenliği Akdeniz’in güvenliği ile direk bağlantılıdır. Dolayısıyla Avrupa’ya Afrika ve Ortadoğu’dan gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı Akdeniz kritik bir öneme sahiptir. Etkin Çaba Harekâtıyla(OAE) çerçevesinde karşılıklı bilgi paylaşımı ve müşterek çalışmalar bölge ülkeleriyle NATO’nun ilişkilerin gelişmesini sağlamakta ve Akdeniz’de güvenliğin hem ittifakın hem de bölge ülkelerinin katkılarıyla gerçekleşmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla NATO bir yandan bölgedeki görev grupları “hard power” olarak kullanırken, diğer yandan bölge ülkeleriyle ve hatta Rusya ile işbirliği geliştirerek bir “soft power” uygulamaktadır. Bunun sonucu olarak NATO Akdeniz’de “smart power”ı kullanmakta ve farklı bir yaklaşım sergilemektedir. Sonuç olarak Etkin Çaba Harekâtıyla(OAE) NATO Akdeniz’de deniz güvenliğini tehdit edebilecek tehlikelere karşı etkili bir şekilde mücadele etmektedir. Farklı kaynaklardan aldığı bilgileri derleyip, yorumlayarak ve bölge ülkeleriyle iletişime geçerek Akdeniz’de Tanımlanmış Deniz Resmini oluşturmakta ve bölgedeki tüm faaliyetleri eşzamanlı olarak takip etmektedir. Ayrıca birçok ülkenin katılım ının 84Birsel, Hakan, Başlangıçtan günümüze NATO
sorunsalı, Sosyal Bilimler Dergisi, sayı:25, sayfa 120
31
sağlanmasıyla ittifakın başlattığı bu operasyonun uluslararası toplumda NATO’nun prestijini ve meşruiyetini artırmaktadır.
3.2.4 Libya Harekâtı Kriz yönetimine ilişkin verilebilecek en yakın örneklerden birisi Libya harekâtıdır. BM Güvenlik Konseyi’nin Şubat 2011’de uluslararası toplumu Libya halkını korumaya davetini müteakip NATO müttefiki ve ortakları tarafından Operation Unified Protector (OUP) başlatılmıştır. Bu kapsamda silah ambargosu, uçuşa yasak bölge ilanı ve sivil unsurların saldırı veya saldırı tehditlerinden korunması uygulamaları yürütülmüş tür. 85 Ekim ayında sona eren harekât, NATO’nun yayımladığı Stratejik Konsept ve AMS sonrası gerçekleştirdiği ilk harekât olması itibariyle NATO’nun yeni güvenlik anlayışının kritiğe tabi tutulması olarak da görülebilir. OUP, AMS’de yer alan dört temel görevden üçünü kapsayan bir harekât, ittifakın kriz yönetimi, işbirliğine dayanan güvenlik ve deniz güvenliği alanlarında ve yeni meydan okumalara karşı geliştirdiği güvenlik anlayışının bir tezahürü ve performans sergileyişi olmuştur. Dört temel göreve bakıldığında Libya Harekâtı en başta ittifakın kriz yönetimi alanındaki bir uygulaması olmuştur. OUP kapsamında, Libya halkının korunması maksadıyla temelde silah ambargosu, uçuşa yasak bölge ilanı uygulanmıştır. AMS’de kriz yönetimi başlığı altında bulunan ve deniz unsurlarının kriz yönetimine katkısı olarak tanımlanan harekâtlardan amfibik saldırı, lojistik destek, keşif gözetleme görevlerinin de Libya harekâtı sırasında uygulandığını görmekteyiz. 23 Mart tarihinden itibaren Libya karasularına yaklaşma sularında NATO kuvvetlerince karakol icra edilmiş ve Libya’ya silah ve ilgili materyalin girişi engellenmiştir.86 Ambargo harekâtına 20 devlet ve muhtelif suüstü, denizaltı platformları katılmıştır. Ambargo kapsamında 3124 gemi sorgulanmış, 296 gemi bordalanmış, 11 geminin ise Libya limanlarına girmesi engellenmiştir.87 25 Mart’ta Libya hava sahası uçuşa yasak bölge ilan edilmiş, 31 Mart’ta da sivil unsurların korunması harekâtı başlamıştır. 16 devlet bu harekâta katılmıştır. Ayrıca NATO’nun AWACS keşif-gözetleme uçakları da bu harekâta katılmıştır.88 9658’sı saldırı maksadıyla olmak üzere toplamda 26323 sorti yapılmış, 5900 askeri hedef imha edilmiştir.89
NATO, NATO and Libya, http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_71652.htm Erişim Tarihi: 08.03.2015 NATO, Operation Unified Protector NATO-led Arms Embargo against Libya, http://www.nato.int/nato_static/assets/pdf/pdf_2011_06/20110608_Factsheet-UP_Arms_Embargo.pdf (Erişim Tarihi: 26.05.2015) 87 NATO, Operational Media Update For 23 OCTOBER, http://www.nato.int/nato_static/assets/pdf/pdf_20 11_10/20111024_111024-oup-update.pdf (Erişim Tarihi: 26.05.2015) 88 NATO, Operation UNIFIED PROTECTOR Protection of Civilians and Civilian-Populated Areas & Enforcement of the No-Fly Zone http://www.nato.int/nato_static_fl2014/assets/pdf/pdf_2011_10/20111005_111005factsheet_protection_civilians.pdf (Erişim Tarihi:26.05.2015) 89 NATO, Operational Media Update For 23 OCTOBER, http://www.nato.int/nato_static/assets/pdf/pdf_201 1_10/20111024_111024-oup-update.pdf (Erişim Tarihi: 26.05.2015) 85 86
32
Deniz kuvvetinin sahip olduğu çok yönlülük, erişim ve uzun süreli harekât yapabilme özellikleri sayesinde,90 şiddetli harp ortamından kolluk görevlerine kadar geniş bir spektrumda görev yapan vasıtalar değişmemektedir. NATO üyesi devletlerin tek tek sahip oldukları askeri güce bakıldığında deniz kuvvetleri bakımından güçlü olmalarına rağmen devletlerin ittifaka verdikleri önem ve politik isteklilikleri ittifakın kriz yönetimi ve caydırıcılık için gerekli olan kapasitesini bir çarpan olarak etkilemektedir. Bu anlamda ittifakın gelişen olaylara süratli cevap vermek maksadıyla oluşturduğu NRF91’nin deniz bileşeni olarak görülebilecek olan daimi deniz görev grupları ittifakın kriz yönetimi kapasite inşasında çok önemli bir yere sahiptir. Daimi görev grupları normal durumlarda da görevlerini sürdürmesi itibariyle çok uluslu bir filonun komutasında çok ileri tecrübelerin elde edilmesini sağlamakta ve ittifakın dinamik bir kuvvetini oluşturmaktadır. Libya Harekâtı sırasında bazı devletlerin, daimi deniz görev gruplarındaki unsurlarının harekâta katılmalarını kabul etmemesi ve soğuk savaşın bitiminden bu yana savunma harcamalarındaki belirgin düşüşlerin bu görev gruplarının fiziki boyutlarını küçük tutması harekâta olumsuz etki etmiştir.92 İttifakın kriz yönetimi açısından sahip olduğu bu büyük imkândan devletlerin politik isteksizliklerinin yol açtığı düşük katsayı ile tam olarak faydalanılamamıştır. NATO’nun Akdeniz Diyaloğu ve İstanbul Girişimi gibi işbirliğine dayanan güvenlik görevi içerisinde yer alan faaliyetlerinin gerekliliği ve ittifakın bu alandaki mevcut durumu da Libya harekâtı esnasında ortaya çıkmıştır. Kriz öncesi ortamında oluşturulan karşılıklı güven Arap ülkelerinin Libya harekâtına özellikle politik olarak destek vermelerini sağlamıştır.93 Libya harekâtının deniz güvenliğine bakan tarafları yukarıda anlatılanla r ın yanında deniz ulaştırma yollarının korunması ile ilgili olmuştur. Harekât süresince Akdeniz’deki gemi trafiğinin aksamamasına dikkat edilmiş ve bu alanda büyük oranda başarılı olunmuştur. Dünya deniz ticaretinin %30’unun, dünya denizden taşınan petrolün %18’inin Akdeniz limanları veya deniz ulaştırma yolları ile gerçekleştiği ve taşındığı düşünüldüğünde harekâtın bu alandaki başarısının dünya ekonomileri açısından önemi daha iyi anlaşılabilir.94 Özetle Libya harekâtı NATO’nun güncel güvenlik anlayışı ve kriz yönetimi kapasitesinin birçok testten geçtiği bir ortam yaratmıştır. Bu açıdan büyük oranda başarılı olunduğu söylenebilir. Bunun yanında kriz yönetiminde karşılaşılan ve bazıları yukarıda özetlenen köklü problemler ittifakın gelecekte karşılaşabileceği daha büyük sorunlarda hayati boşluklar yaratabilir. 90
Bkz. UK Ministry of Defence, British Maritime Doctrine, s. 2-4, https://www.gov.uk/government/uploads /system/uploads/attachment_data/file/33699/20110816JDP0_10_BMD.pdf (Erişim Tarihi:27.12.2014) 91 NRF: NATO Response Force 92 Brooke A. Smith-Windsor, “NATO’s Maritime Strategy and the Libya Crisis as Seen from the Sea” s.6 http://www.ndc.nato.int/download/downloads.php?icode=369 (Erişim Tarihi:18.05.2015) 93 Brooke A. Smith-Windsor, “NATO’s Maritime Strategy and the Libya Crisis as Seen from the Sea” s. 9 http://www.ndc.nato.int/download/downloads.php?icode=369 (Erişim Tarihi:18.05.2015) 94 NATO to Minimize Impact of Libyan Operation on Merchant Shipping http://worldmaritimenews.com /archives/21278 (Erişim Tarihi:28.05.2015)
33
3.2.5. Akdeniz Diyaloğu Akdeniz Diyaloğu Strateji Konsept’teki işbirliğine dayanan güvenlik: ortaklık, diyalog ve işbirliği yoluyla dışarıya erişim görevi kapsamında başlatılmıştır. Akdeniz Diyaloğu bağlayıcı anlaşmalar yapılmadan ve ittifaka herhangi bir üyelik olmadan Akdeniz’deki yedi ülke ilişkileri geliştirmek ve karşılıklı güveni artırmak amacıyla yapılmıştır. Bu ülkeler Fas, Cezayir, İsrail, Mısır, Moritanya, Tunus ve Ürdün’dür.
34
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Uluslararası ilişkilerde deniz güvenliği kavramının ortaya çıkması yakın bir süreçte gerçekleşmiştir. Soğuk savaşın sona ermesi, küreselleşme, 11 Eylül gibi birbiriyle ilintili şekilde gerçekleşen gelişmeler sonucu dünyada değişen güvenlik algısının denizdeki yansıması da deniz güvenliği alanında olmuştur. Deniz güvenliği üzerine yapılan araştırmada deniz güvenliğinin çok boyutlu bir kavram olduğu görülmüştür. Altında pek çok bileşeni ihtiva etmektedir. Tam anlamıyla deniz güvenliğinin sağlanabilmesi için tüm bileşenlerinin değerlendirmeye alınması gerektiği düşünülmektedir. Özellikle küreselleşen bugünün dünyasında deniz güvenliği için devletlerin ve uluslararası örgütlerin uluslararası işbirliği çalışması kaçınılmazdır. Akdeniz çağlar boyu medeniyetlere beşiklik yapmış olmasının yanı sıra daima bir rekabet havzası olagelmiştir. Günümüzde ise soğuk savaşın bitişi gibi devletlerarası çatışmaların nispeten azaldığı bir döneme girildiğinde özellikle Avrupa’yı ilgilendirecek bir şekilde denizde ve denizden kaynaklanan güvenlik risklerinin arttığı görülmektedir. Bunun yanında dünyadaki güncel gelişmelere paralel olarak devlet kaynaklı güvenlik risklerinin de yeniden yükselmekte olduğu bir coğrafya görmekteyiz. Akdeniz’i coğrafi olarak Doğu ve Batı şeklinde ikiye ayırdığımızda ise her iki tarafın barındırdığı güvenlik risklerinin bazı alanlarda farklılaştığı görülmektedir. Batı Akdeniz’de asimetrik tehditler Avrupa Birliği gibi kurumların son dönemde dikkatini vermesi gereken konulardan birisi haline gelmiştir. Doğu Akdeniz’de ise yeni enerji kaynaklarının keşfi, Rusya’nın bölgede tekrar etkin hale gelmek istemesi gibi konular ön plana çıkmaktadır. Deniz ticaretindeki hızlı yükselişle birlikte ona büyük tehdit oluşturan insan kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı, deniz haydutluğu gibi suçlar ve bazı durumlarda terör bağlantılı faaliyetlerin oluşturduğu riskler de artmıştır. Bahse konu bu tehditleri asimetrik tehditler olarak değerlendirmekteyiz. Akdeniz’deki temel asimetrik tehditlerin yasadışı göç, terörizm ve uyuşturucu kaçakçılığı olduğu görülmüştür. Deniz haydutluğu faaliyetlerinin de Akdeniz için dolaylı bir etkisi olduğu değerlendirilebilmektedir. Bugün için Akdeniz’de en büyük asimetrik güvenlik tehdidinin ise yasadışı göç olduğu sonucuna varılmıştır. Akdeniz Ortadoğu’dan ve Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya geçmek isteyen göçmenler için kilit deniz güzergahlarından birisidir. Gerçekleşen Arap Baharı ile bu iki bölgede iç karışıklıklar artmıştır. Suriye’de gerçekleşen iç savaş ve günümüzde tüm dünyanın ilgisini kendi üzerine çekmiş bulunan İŞİD ile birlikte bölge halkı kendini daha da güvensiz hissetmekte ve bölgeden göç etmek istemektedir. Belirtildiği üzere asimetrik tehditler için en fazla çaba gösterenler bundan en fazla zarar gören Avrupa ülkeleri dolayısıyla Avrupa Birliğidir. Bunun yanında NATO’nun düzenlediği görev grupları Akdeniz’de asimetrik tehditlere yönelik güvenliği sağlamaktadırlar. Asimetrik tehditler birbirleriyle bütünlük oluşturmaktadırlar. Yani bir tehdite yönelik alınan tedbir diğer tehditleri de önleyebilmektedir. Bu nedenle devletlerin ve uluslararası örgütlerin birbirleriyle ortak çalışarak genel güvenlik tedbirleri sağlamaları gerekmektedir. Akdeniz’deki konvansiyonel tehditlerin arasında sayılan Gazze deniz ablukasının bölgeden geçen gemiler için tehdit oluşturduğu kanaatine varılmış tır. İsrail’in tek başına Gazze karasularında abluka sahası uygulaması ve bu bölgeye yaklaşan gemilere, hatta uyguladığı abluka sahası dışında olsalar ve bu gemiler sivil gemiler olsalar dahi müdahalede bulunması Akdeniz deniz güvenliğini tehdit etmektedir. 35
NATO’nun her ne kadar siyasi bir uluslararası organizasyon olsa da bu güvenlik risk ve tehditlerine yaklaşımı doğası gereği askeri araçlar üzerinden olmaktadır. Dolayısıyla NATO’nun Akdeniz’de deniz güvenliğine yaklaşımı daha çok konvansiyonel alanda gerçekleşmektedir. Bu anlamda Akdeniz’de ciddi bir tehdit oluşturan yasadışı göç faaliyetlerine yönelik önlemler Avrupa Birliği’nin daha fazla yoğunlaştığı ve daha çok sahil güvenlik birimlerini ilgilendiren bir konu olarak hâlihazırda devam etmektedir. NATO’nun konuya katkısı ise daha çok ana görevlerin yan bir faaliyeti olarak gerçekleşmektedir.95 Bunun yanında Etkin Çaba Harekâtı gibi direk terörizme yönelik bir faaliyet NATO’nun Akdeniz’deki faaliyetlerin esasını teşkil etmektedir. Bölgede terör faaliyetlerinin ve karışıklıkların her geçen gün artarak devam etmesi bu harekâtın bir süre daha devam etmesini gerektirecektir. Sonuç olarak söylenebilir ki yakın geçmişte Çin, Hindistan gibi güçlerin yükselişi denizdeki güç odaklarının Pasifik ve Hint okyanusuna kaymasına neden olmasına rağmen Akdeniz, güvenlik açısından hala eskisi kadar önemli bir yer teşkil etmektedir. Etrafında eski medeniyetleri, yakın tarihin büyük devletlerini ve gelecekte yükselme potansiyeli olan devletleri barındıran ve etkileşime sokan bu deniz uzun yıllar önemini koruyacaktır. Bu nedenle Akdeniz’in Kuzey yakasındaki devletleri barındıran bir örgüt olarak NATO Akdeniz barışı için bölgede faaliyetlerini sürdürmeye devam etmelidir.
95
Bkz. Libya harekatı sırasında yasadışı göç ile ilgili yapılan faaliyetler.
36
KAYNAKÇA KİTAPLAR 1. IHO PUBLICATION S-23,Limits of Oceans and Seas, Draft 4th Edition, 2002 2. Dursun Yıldız, Doğu Akdeniz’de Isınan Sular, Bizim Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 2009 3. “Deniz Haydutluğu ile Mücadele Tanıtım Kitapçığı”, T.C Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 4. UK Ministry of Defence, British Maritime Doctrine 5. Geoffrey Till, Seapower, Routledge, Üçüncü Baskı, 2009
MAKALELER 1. Sami DOĞRU, “Uluslararası Hukukta Seyrüsefer Serbestliği ve Deniz Güvenliği”, TC Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara, 2008 2. Melih Beyoğlu, “Dünya Denizlerinde Yasadışı Faaliyetler Bağlamında Deniz Güvenliği; Türkiye Örneği”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Haziran 2014 3. Hacı Kara, “Avrupa Birliği’nin Gemi ve Liman Güvenliği Düzenlemeleri”, “Uluslararası Balkan Kongresi” Başlıklı Konferans Tebliği, 28-29 Nisan 2014 4. M. Selçuk Solmaz, “Deniz Güvenliği”, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Dergisi, Sayı: 616, Mayıs 2013 5. Saime Şanlı, Uluslararası İlişkiler Bağlamında Güvenlik ve Strateji Boyutunda Akdeniz, Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Atılım Üniversitesi, Ankara 2012, Yüksek Lisans Tezi 6. Cihat Yaycı, “Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının paylaşılması sorunu ve Türkiye”, Bilge Strateji, Bahar 2012, Cilt 4, Sayı 6, Bahar 2012 7. Burak Şakir Şeker, “Akdeniz'e Yayılan Askeri Güç Ve Enerji Paradoksu”, Uluslararası Enerji ve Güvenlik Kongresi, Tebliğler, 23-24 Eylül 2014, 8. Mustafa ÖZTÜRK, “Çarlık’tan Federasyon’a Rusya’nın Sıcak Deniz Algısındaki Öncelikli Konuların Genel Bir Değerlendirmesi”, Ortadoğu Analiz Aralık 2013/Cilt: 5 Sayı: 60 9. The Soviet Presence In The Mediterranean, Gordon H. McCormick 10. Bilge Adamlar Kurulu Raporu(Bilgesam), Doğu Akdeniz’de Enerji Keşifleri ve Türkiye, Rapor No: 59 Aralık 2013 11. Mustafa Kutlay, “Doğu Akdeniz’de Sertleşen Rekabet: Güney Kıbrıs Rum KesimiTürkiye Gerginliğinin Analizi” USAK Analiz No:13, Eylül 2011 12. Yücel Acer, “Doğu Akdeniz'de Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Türkiye” Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt:1, No: I ss 83-104, 2005 13. Mustafa Kutlay, “Doğu Akdeniz’de Sertleşen Rekabet: Güney Kıbrıs Rum KesimiTürkiye Gerginliğinin Analizi” USAK Analiz No:13, Eylül 2011 14. Solgun Sertaç, “Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı ve Alternatif Çözüm Önerileri”, TC Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Mart 2002 37
15. Sait Yılmaz, “NATO’nun Dönüşümü ve Türkiye” 16. Riffi, Abdelali, The Mediterranean In NATO’s Strategy 17. Birsel, Hakan, Başlangıçtan günümüze NATO sorunsalı, Sosyal Bilimler Dergisi, sayı:25